Milliyet Sanat
Ocak 2018

Büyük bir oyun

“Savcı”, Ertan Velimatti Alagöz’ün ilk romanı. Kitap; Haşim Danişmend adlı, güçlü ve otoriter bir ağa modelinin yaptığı arka planındaki karmaşık ağ üzerinden okuru sürükleyici ve bir o kadar karmaşık bir yolculuğa çıkarıyor.

Ertan Velimatti Alagöz’ün ilk ro­manı “Savcı”, sonrasında adının Şan Çevik olduğunu öğreneceği­miz macerasever bir adamın üçüncü bo­ğaz köprüsünün ayaklarına tırmanma­sıyla başlıyor. Bu hareketini bir internet sitesine yükleyip birçok kişinin yaşadığı bu maceraya tanık olmasını sağlayacak Şan Çevik, romanda okura tanıtılan ilk kahraman. Derken 1984 yılına, Ağrı’ya gidiyoruz. Haşim Danişmend adlı güçlü bir ağa figürünün konağındayız. Bir do­ğum gerçekleşmek üzere. Uras adlı bir başka çocuksa oralarda bir yerde, orma­nın derinliklerinde avcılıkla uğraşıyor. Ebeden gelen ses Danişmendlere kötü haberi veriyor: Çocuk sağ fakat anne ölü. Haşim Danişmend, yeni doğan yavruya Azrail’in isimlerinden birini, Azrin’i ko­yuyor ad olarak. Uras ve Azrin, iki kar­deş. Sonrasında onlardan farklı haberler alacağız.

Çok karakterli bir kitap

Tekrar günümüzdeyiz: Ada Işık’ın babası Cumhur Işık, kimliği belirsiz ki­şiler tarafından aracında öldürülmüş. Kendisi babasını öldürenin bu güçlü fi­gür, Haşim Danişmend olduğunu düşü­nüyor. Yıllar sonra babası gibi gazeteci olan Ada, babasının katili olarak gördü­ğü Haşim Danişmend’le söyleşi yapmak üzere konağa gidiyor. Kitap böyle, bu üç sahneyle açılıyor ve Ertan Velimatti Ala­göz, çok karakterle kurduğu romanının orta yerine bizi bırakıyor. Azrail’in isim­lerinden birini alan Azrin’e neler ola­cak, Ada babasının katili olarak gördüğü Haşim Danişmend’le neler yapacak ya­hut kitabın henüz başında, outdoor tır­manışları gerçekleştiren maceraperest adamımızın hikayedeki rolü ne? Savcı ve avcı kim, Danişmendler’in konağında doğum yapılırken vahşi hayatın ortasın­da hayvan avlamaya çalışan Uras Da­nişmend’in ya da Azrin’in tüm bunlarla ilgisi nedir?

“Savcı” içinde çok karakter, çok olay barındıran büyük, üstesinden gelmesi zor bir kitap. Yine de böyle kitaplarda insanları ürküten o karmaşa bulunmu­yor romanda. Her şey o kadar pürüzsüz ve sorunsuz akıyor, karakterleri henüz ilk sayfalarda öyle kolay tanıyorsunuz ki aslında olay örgüsü ve karakterleriy­le komplike ve okuması zor olabilecek bir roman, bir macera filmi izler gibi hız kesmeden akıp gidiyor.

Yönetmen bir yazar

Haşim Danişmend’li açılış sahne­sinde konağın iyi ve detaylı tasvirinden, yazarının bir mimar olup olamayacağı sorusu okur olarak kafanızı kurcalayabi­lir. İshak Paşa Sarayı’nın betimlemeleri o kadar hayranlık uyandırıcı ki yazarı internette araştırınca, sinemacı olduğu­nu öğreniyorsunuz. Hatta okurken ro­manın filminin çekilmesinin ne kadar iyi olabileceğini düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz. Hem maceranın yüksek dozda olması hem temposunun düşme­mesi hem de kitaba sonradan da dahil olan, büyük bir suç örgütüne dahil ya da bu suç örgütüyle baş etmeye çalışan in­sanlar, sinematografik kurguya daha çok uyuyor. Yazar tüm bunların üstesinden gelmeyi, yönetmen kimliği sayesinde başarmış görünüyor. Şöyle açıklayalım: Romanın henüz başında, kitaba karak­terler girdikçe, bir an korkuya kapılıp karakterlerle ilgili notlar almaya başla­sanız da sonrasında tüm karakterlerin akılda kalıcı ve şahsına münhasır karak­terler olduğunu görüp not almayı bıra­kabilirsiniz. Yazar karakterleri kitaba hem aynı anda sokmayıp okuma eylemi­ni hızlandırıyor hem de her karakterin geçmişine dair bölümler de görmemiz, sizi karakterle daha çok özdeşleştiriyor.

Tanıdık coğrafya

Kitabın henüz başında, “Bu kitapta yer alan kişiler tamamen hayal ürünü­dür” yazısını görsek de karakterlerin arka planları ve coğrafyanın sosyolojik özellikleri, bunlardan hiç de uzak olma­dığını gösteriyor. Başka bir deyişle, ki­tapta anlatılanlar ve kitapta yer alan kişi­ler tamamen hayal ürünü, fakat bu onları gerçekliğin dışına bir yerlere sabitlemiş değil. Karakterler gerçek ve yaşanan olaylar olağanın dışında olaylar değil; romanı okurken Haşim Danişmend’in, gazeteci Ada Işık’ın, Ada’nın öldürülen babası Cumhur Işık’ın hayal ürünü ol­duklarına dair bir emare göremiyoruz. Karakterler ve olaylar kurgu da olsa biz­lere yabancı değil; coğrafya, karakterleri ve olayları tanıdık kılıyor ve anlatılanları ister istemez, zihnimizde birçok olayla eşleştirebiliyoruz.

“Savcı” romanına dair söylenecek çok şey var. Fakat şöyle de bir sorun var ki roman hakkında ne kadar çok konu­şursanız, o kadar çok şeye odaklanmak, romanın daha derinliklerine inmek is­tiyorsunuz. Bunun dezavantajıysa şu: Kitabın sürükleyiciliği, belli yerlerdeki sürprizlere ve kurgusundaki soru işa­retlerine dayanıyor. Bu yüzden, üzerine konuşması zor bir kitap “Savcı”. Yine de tüm bu anlatılanların, macera peşinde köprü ayaklarına tırmanan bir adamın, güçlü ağa figürünün ya da bunun karşı­sında duran gazetecinin, büyük bir olay örgüsünün sadece küçük bir parçası olduğunu hatırlatmakta fayda var. Bu yönüyle ilk kitabında Ertan Velimatti Alagöz, büyük bir alanda oynamayı ter­cih ederek zor bir işe girişse de sinemacı gözüyle bu zorlu kurgunun üstesinden gelmeyi başarmış