Büyük bir oyun
Ertan Velimatti Alagöz’ün ilk romanı “Savcı”, sonrasında adının Şan Çevik olduğunu öğreneceğimiz macerasever bir adamın üçüncü boğaz köprüsünün ayaklarına tırmanmasıyla başlıyor. Bu hareketini bir internet sitesine yükleyip birçok kişinin yaşadığı bu maceraya tanık olmasını sağlayacak Şan Çevik, romanda okura tanıtılan ilk kahraman. Derken 1984 yılına, Ağrı’ya gidiyoruz. Haşim Danişmend adlı güçlü bir ağa figürünün konağındayız. Bir doğum gerçekleşmek üzere. Uras adlı bir başka çocuksa oralarda bir yerde, ormanın derinliklerinde avcılıkla uğraşıyor. Ebeden gelen ses Danişmendlere kötü haberi veriyor: Çocuk sağ fakat anne ölü. Haşim Danişmend, yeni doğan yavruya Azrail’in isimlerinden birini, Azrin’i koyuyor ad olarak. Uras ve Azrin, iki kardeş. Sonrasında onlardan farklı haberler alacağız.
Çok karakterli bir kitap
Tekrar günümüzdeyiz: Ada Işık’ın babası Cumhur Işık, kimliği belirsiz kişiler tarafından aracında öldürülmüş. Kendisi babasını öldürenin bu güçlü figür, Haşim Danişmend olduğunu düşünüyor. Yıllar sonra babası gibi gazeteci olan Ada, babasının katili olarak gördüğü Haşim Danişmend’le söyleşi yapmak üzere konağa gidiyor. Kitap böyle, bu üç sahneyle açılıyor ve Ertan Velimatti Alagöz, çok karakterle kurduğu romanının orta yerine bizi bırakıyor. Azrail’in isimlerinden birini alan Azrin’e neler olacak, Ada babasının katili olarak gördüğü Haşim Danişmend’le neler yapacak yahut kitabın henüz başında, outdoor tırmanışları gerçekleştiren maceraperest adamımızın hikayedeki rolü ne? Savcı ve avcı kim, Danişmendler’in konağında doğum yapılırken vahşi hayatın ortasında hayvan avlamaya çalışan Uras Danişmend’in ya da Azrin’in tüm bunlarla ilgisi nedir?
“Savcı” içinde çok karakter, çok olay barındıran büyük, üstesinden gelmesi zor bir kitap. Yine de böyle kitaplarda insanları ürküten o karmaşa bulunmuyor romanda. Her şey o kadar pürüzsüz ve sorunsuz akıyor, karakterleri henüz ilk sayfalarda öyle kolay tanıyorsunuz ki aslında olay örgüsü ve karakterleriyle komplike ve okuması zor olabilecek bir roman, bir macera filmi izler gibi hız kesmeden akıp gidiyor.
Yönetmen bir yazar
Haşim Danişmend’li açılış sahnesinde konağın iyi ve detaylı tasvirinden, yazarının bir mimar olup olamayacağı sorusu okur olarak kafanızı kurcalayabilir. İshak Paşa Sarayı’nın betimlemeleri o kadar hayranlık uyandırıcı ki yazarı internette araştırınca, sinemacı olduğunu öğreniyorsunuz. Hatta okurken romanın filminin çekilmesinin ne kadar iyi olabileceğini düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz. Hem maceranın yüksek dozda olması hem temposunun düşmemesi hem de kitaba sonradan da dahil olan, büyük bir suç örgütüne dahil ya da bu suç örgütüyle baş etmeye çalışan insanlar, sinematografik kurguya daha çok uyuyor. Yazar tüm bunların üstesinden gelmeyi, yönetmen kimliği sayesinde başarmış görünüyor. Şöyle açıklayalım: Romanın henüz başında, kitaba karakterler girdikçe, bir an korkuya kapılıp karakterlerle ilgili notlar almaya başlasanız da sonrasında tüm karakterlerin akılda kalıcı ve şahsına münhasır karakterler olduğunu görüp not almayı bırakabilirsiniz. Yazar karakterleri kitaba hem aynı anda sokmayıp okuma eylemini hızlandırıyor hem de her karakterin geçmişine dair bölümler de görmemiz, sizi karakterle daha çok özdeşleştiriyor.
Tanıdık coğrafya
Kitabın henüz başında, “Bu kitapta yer alan kişiler tamamen hayal ürünüdür” yazısını görsek de karakterlerin arka planları ve coğrafyanın sosyolojik özellikleri, bunlardan hiç de uzak olmadığını gösteriyor. Başka bir deyişle, kitapta anlatılanlar ve kitapta yer alan kişiler tamamen hayal ürünü, fakat bu onları gerçekliğin dışına bir yerlere sabitlemiş değil. Karakterler gerçek ve yaşanan olaylar olağanın dışında olaylar değil; romanı okurken Haşim Danişmend’in, gazeteci Ada Işık’ın, Ada’nın öldürülen babası Cumhur Işık’ın hayal ürünü olduklarına dair bir emare göremiyoruz. Karakterler ve olaylar kurgu da olsa bizlere yabancı değil; coğrafya, karakterleri ve olayları tanıdık kılıyor ve anlatılanları ister istemez, zihnimizde birçok olayla eşleştirebiliyoruz.
“Savcı” romanına dair söylenecek çok şey var. Fakat şöyle de bir sorun var ki roman hakkında ne kadar çok konuşursanız, o kadar çok şeye odaklanmak, romanın daha derinliklerine inmek istiyorsunuz. Bunun dezavantajıysa şu: Kitabın sürükleyiciliği, belli yerlerdeki sürprizlere ve kurgusundaki soru işaretlerine dayanıyor. Bu yüzden, üzerine konuşması zor bir kitap “Savcı”. Yine de tüm bu anlatılanların, macera peşinde köprü ayaklarına tırmanan bir adamın, güçlü ağa figürünün ya da bunun karşısında duran gazetecinin, büyük bir olay örgüsünün sadece küçük bir parçası olduğunu hatırlatmakta fayda var. Bu yönüyle ilk kitabında Ertan Velimatti Alagöz, büyük bir alanda oynamayı tercih ederek zor bir işe girişse de sinemacı gözüyle bu zorlu kurgunun üstesinden gelmeyi başarmış