Milliyet Sanat
Eylül 2016

Yetenekli Bay Dahl

20. yüzyılın en önemli çocuk kitapları yazarlarından Roald Dahl, küçük bir İngiliz kasabasından çıkıp Tanzanya, Mısır, Yunanistan ve ABD’ye; memurluktan savaş pilotluğuna, gizli ajanlıktan mucitliğe uzanan, macerası bol bir hayat sürdü. Hiçbir kitabını okumamış olanlar dahi, kendisine sinemadan aşina. Dahl yaşasaydı, bu ay 100. doğum gününü kutlayacaktı
 
YEŞİM KASAP
 
Kim bilir, 2. Dünya Savaşı sırasında İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri’nde savaş pilotu olarak görev yaparken uçağının yakıtı bitmesiydi ve Sahra Çölü’nün ortasına çakılmasaydı, neredeyse hayatına mal olan o kazayı yaşamasıydı belki hiçbir zaman o harika, mizah dolu, zekice kurgulanmış kitapları yazamazdı. En azından Roald Dahl, yazarlık serüvenini bu şekilde aktarmayı, hikayeyi buradan başlatmayı, aylarca yattığı hastanede kalem kağıdı eline alıp yazmaya koyulduğunu anlatmayı seviyordu. Nitekim o uçak kazası Dahl’e, 1942 yılında yayınlanan ilk öyküsü için ilham verdi. Sonra da mütemadiyen yazmaya devam etti. Birçoğu beyaz perdeye aktarılan sayısız çocuk kitabı, film senaryoları ve yetişkinler için öyküler kaleme aldı.
 
Dahl, 1916 yılının eylül ayında, Galler’de, küçük bir kasaba olan Llandaff’ta, Norveçli bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Adını Güney Kutbu’na ulaşan ve Kuzeybatı Geçidi'ni aşan ilk denizci olan Norveçli kaşif Roald Engelbregt Gravning Amundsen’den aldı. Roald Dahl henüz küçük bir çocukken babasını kaybetti, 'kaya gibi sağlam' ve 'usta bir öykücü' diye anımsadığı annesi, altı evladını tek başına büyütmek zorunda kaldı. Yaramazlıklarıyla nam salan, okuldan hiç haz etmeyen, bu yüzünden yatılı okula gönderilen Dahl, sekiz yaşında günlük tutmaya başladı.
 
Çocukluğunda yaşadıkları Dahl’de derin izler bıraktı. Öyle ki çok sonra “Çocukluğumda başımdan öyle şeyler geçti ki bunları hiçbir zaman unutmadım. Bunların hiçbiri önemli sayılmaz, öte yandan her olay bende öyle büyük izler bıraktı ki bunları asla aklımdan çıkaramadım. Her biri, aradan 50, kimi zaman da 60 yıl geçmiş olsa bile belleğime kazınmıştır. Bunları bulup çıkarmak için hiçbir şey yapmadım. Bilincimin üst tabakasından şöyle bir sıyırıp almam yetti de arttı bile. Sonra sıra yazmaya geldi” diye yazacaktı.
 
Sergüzeşt ruhu, onu liseden sonra annesinin arzusu olduğu üzere üniversiteye değil de, yurtdışına çıkma imkanı sunduğu için çokuluslu petrol devi Shell’de çalışmaya (1934) yöneltti. Nitekim Dahl’in hayallerinin gerçek olması çok sürmedi ve 1936 yılında Tanzanya’ya, ülkenin en büyük şehri Darüsselam’a tayini çıktı. 
 
 
Hafif çatlak olmaya rıza gösterenler
 
Eski İngiliz sömürgesi Tanzanya, o günkü adıyla Tanganika’da her şeye rağmen, hâlâ imparatorluğun eski şaşaası yaşatılmaya çalışılıyordu. O coğrafyada başından geçenler, arasına karıştığı 'tuhaf' topluluk Dahl’de şöyle bir izlenim yaratmıştı: “Bütün hayatını Britanya İmparatorluğu’nun uzak köşelerinde geçiren imparatorluk kurucusu o garip İngiliz yurttaşı soyuna daha önce hiç rastlamamıştım. 1930’larda Britanya İmparatorluğu’nun hâlâ büyük ölçüde Britanya İmparatorluğu olduğunu lütfen unutmayın. Bu imparatorluğun hâlâ devam etmesini sağlayanlar da çoğunuzun hayatınızda hiç rastlamamış olduğunuz ve hiç de rastlamayacağınız türden insanlardı. Bu nadir bulunur canlı türü henüz yeryüzünün ormanlarında ve tepelerinde dolaşmaktayken onlara kısa da olsa göz atabilmiş olduğum için kendimi şanslı kabul ediyorum, çünkü soyları bugün tamamen tükenmiş durumda. İngiliz’den daha İngiliz, İskoç’tan daha İskoç bu insanlar, rastlayıp rastlayacağım en çılgın kişilerdi. (...) Öyle anlaşılıyor ki İngilizler, insanı ter içinde bırakan berbat bir iklimde, yabancılarla birlikte yıllarca yaşayınca, akıl sağlıklarını ancak hafif çatlak olmaya rıza gösterirlerse koruyabileceklerini düşünmüşler sanki. İngiltere’de hiçbir zaman kabul görmeyecek tuhaf alışkanlıklar edinmişler.”
 
Darüsselam’da geçirdiği o günler, Dahl’in bir gazetede bir anısının yayımlanmasına da vesile oldu. Davetli olarak gittiği bir iş arkadaşının evinde, yaşlı bir aslanın aşçının karısını kapıp kaçırmasını ve sonra da herhangi bir zarar vermeden kadıncağızı salıvermesini, o günlerde dilden dile dolaşan o hayret verici olayı anlattı yazısında.
 
Mucize eseri kurtuldu
 
Derken 2. Dünya Savaşı, nam-ı diğer Büyük Savaş patlak verdi. Dahl, Darüsselam’daki tüm İngiliz erkekleri gibi Ağustos 1939’da orduya alındı ve kısa bir süreliğine Afrikalı askerlerden oluşan bir birliğin başına geçti. Aynı yılın kasım ayında Kraliyet Hava Kuvvetleri’ne yazıldı, Kenya’nın başkenti Nairobi’ye gidip orada altı aylık bir pilotluk eğitiminden geçti. Ancak eğitimi biter bitmez (Dahl bu eğitimin yarım yamalak olduğunu, savaşta pek çok can kaybının da bu yüzden yaşandığını yazacaktı) henüz uçağıyla görev yapacağı birliğe ulaşmaya çalışırken, Dahl’in hayatının seyrini değiştiren o meşum kaza yaşandı. Yazarın o uçaktan sağ çıkması bir mucizeydi.
 
“Uçağın yere çarpmasından sonraki saniyelerde olanların pek çoğunu çok berrak şekilde hatırlamam çok tuhaf. Tabii, birkaç saniye için bilincimi kaybettim ama çok çabuk ayılmış olmalıyım çünkü iskele tarafındaki benzin deposunun müthiş bir bom sesiyle patladığını duyduğumu hatırlıyorum. Bunun hemen ardından bir başka müthiş bom sesiyle uçağın sancak tarafı havaya uçtu. Hiçbir şey göremiyordum ve hiç acı duymuyordum. Tek istediğim yavaşça uykuya dalmaktı, alevlerin canı cehenneme. Ama kısa süre sonra ayaklarımın dibindeki bir sıcaklık, uyuşuk beynimi harekete geçirdi. Çok büyük zorlukla, önce koltuğumun kayışlarını sonra da paraşütümün kayışlarını açmayı başardım. Sonra, kendimi pilot mahallinden yukarı çekmek ve kafa üstü aşağıdaki kumlara yuvarlanmak için harcadığım korkunç çabayı bile hatırlıyorum. Yine yatıp uykuya dalmak istedim ama yakınlardaki sıcaklık korkunçtu ve eğer olduğum yerde kalsaydım canlı canlı kavrulurdum. O korkunç sıcaklıktan uzaklaşmak için çok çok yavaşça sürünmeye başladım. Makineli tüfeğimin cephanesinin alevler nedeniyle patladığını ve fişeklerin patır patır her yere fırladığını işittim ama bu beni hiç endişelendirmedi. Tek istediğim o müthiş sıcaklıktan uzaklaşmak ve huzur içinde dinlenmekti. Çevremdeki dünya tam ortadan ikiye ayrılmıştı. Bu yarımların her ikisi de zifiri karanlıktı ama biri kavurucu sıcak diğeri değildi. Kendimi kavurucu sıcak kısımdan daha serin olana doğru sürüklemeye devam etmem gerekiyordu, bu da uzun zaman alıyordu ve korkunç bir çaba gerektiriyordu. Ama sonunda etrafımdaki ısı dayanılabilir hale geldi. Böyle olunca yığıldım ve uykuya daldım.”
 
Dahl, gözünü açtığında kendini İskenderiye’de bir askeri hastanede bulacaktı. Tam beş ay sümüş sağlığına kavuşması. Bu esnada sadece fiziksel olarak değil, ruhen de iyileşmesi gerektiğinden, yaşadıklarını kağıda dökmeye başladı. Şubat 1941’de nihayet hastaneden taburcu edildiğinde ise (dört hafta boyunca İskenderiye’de bir İngiliz bir aileye konuk olduktan sonra) kaldığı yerden görevine devam etmek ve filosuna katılmak üzere Mısır’dan Yunanistan’a gidecekti. Aylarca Akdeniz’in her köşesine, Yunanistan’da, Filistin’de, Suriye’de ve Irak’ta uçuşlar yapacak, Almanlar'a karşı savaşacaktı. Ve yine bir nevi mucize eseri olarak hayatta kalmayı başarmıştı.     
 
Kadınların bayıldığı ağzı gevşek ajan
 
1942 yılında Washington'da gece davetlerinde, kokteyllerde sık sık genç bir adam boy gösteriyordu. Henüz 26 yaşında, pek sevimli, muzip, üstelik ağzı da iyi laf yapıyordu. Kısa sürede, şehirde nüfuzlu, zengin kim varsa, tüm cemiyetin ilgi odağı hâline geliyordu. Bu genç adam Roald Dahl’den başkası değildi!
 
Uçak kazasının sağlığında bıraktığı izler nedeniyle savaş pilotluğunu sürdürmesine imkân olmadığından, Dahl yeni bir görevle ABD’nin başkenti Washington’a atanmıştı. İngiliz gizli servisi MI6 için çalışıyordu o sırada. Kasabalı çocuk gitmiş, yerini feleğin çemberinden geçmiş bir genç almıştı. Yakın arkadaşı Antoinette Haskell, o günlerden hatırladığı Dahl’i “Gencinden yaşlısına, tüm kadınların bayıldığı, inanılmaz derecede çekici” biri olarak tarif edecekti: “Sanırım hem doğu hem batı yakasındaki, yılda 50 bin dolardan fazla kazanan herkesle yattı.” (The Telegraph, 7 Ağustos 2010)
 
Washington’da Dahl’in yolu, bir başka ünlü İngiliz yazarla, Ian Flemming ile kesişti. Dahl, 1967 yılında Ian Flemming’in romanından uyarlanan James Bond filmi "İnsan İki Kere Yaşar"ın ve bir yıl sonra, yine Flemming’in "Chitty Chitty Bang Bang"inin senaryolarını kaleme aldı. Evet, Dahl son derece zekiydi, tüm kapılardan kolayca sızmasını biliyordu, ancak bir gizli ajanda olması asla hoş görülemeyecek bir kusuru vardı. Ağzı gevşekti!
 
ABD’li bir arkadaşı, Marian Goodman, ağzı gevşekliği yüzünden Dahl’in bir dostluğu sonlandırdığını ve bir evliliği mahvettiğini anlatacak, kızı Lucy de “Babam asla çenesini tutamazdı. Kız gibi dedikodu yapardı” diyecekti. (The Telegraph, 8 Ağustos 2010)
 
 
Oğlu uğruna mucit de oldu
 
Roald Dahl, 1953 yılında, 30 yıl evli kalacağı, dönemin ünlü aktrislerinden Patricia Neal ile dünya evine girdi. Çift, ABD’de tanışmıştı ve Oscar ödüllü Hollywood yıldızı o sırada bir başka ünlü oyuncunun, Gary Cooper’ın sevgilisiydi... Çiftin beş kızları oldu. Dahl, 1972’de tanıştığı Felicity Crossland ile 1983 yılında ikinci evliliğini yaptı.
 
Ünlü yazar, çocuklarıyla ilgili pek çok üzüntü yaşadı. Oğlu Theo, dört aylıkken trafik kazası geçirdi, beyni ciddi biçimde zarar gördü. Bunun üzerine Dahl, arkadaşı olan bir mühendis ve bir nörolog ile el ele vererek, oğlunu makinelere bağımlı bir hayat sürmekten kurtaracak bir valf icat etti! Dahl-Wade-Till valfi olarak adlandırılan bu araç uzun yıllar benzer vakalarda kullanıldı.
 
En büyük kızı Olivia ise, henüz yedi yaşındayken kızamıktan bu dünyadan göçüp gitti. Her ne kadar bu kayıp Dahl’e hayatı ve anlamını sorgulattıysa da, yazarın 'savaşçı' ruhu yine galebe çaldı. O dönem henüz güvenilir bir kızamık aşısı bulunmamış olduğu için kızını aşılattırmayan Dahl, Olivia’nın ölümüyle ebeveynlerin çocuklarını aşı yaptırmaları için çalışmaya başladı: “İki kitabımı Olivia’ya adadım. İlkini, 'Dev Şeftali' o henüz hayattayken kendisine adadım; ikincisini ise 'Koca Sevimli Dev’i ölümünden sonra. İki kitabın başında da onun adını görebilirsiniz. Ve eğer Olivia ölümünün pek çok çocuğun hastalanmasına ve ölmesine engel olduğuna katkıda bulunduğunu bilseydi, mutlu olurdu.” (Humanistischer Pressedienst, 13 Eylül 2016)
 
Anlattığı o yetişkinlere mi dönüştü?
 
Yapıtlarının dünyanın dört bir yanındaki çocuklar tarafından bu denli çok sevilmesinin en önemli nedenlerinden biri, Dahl’in kendini onların yerine koymayı bilmesi, olup bitenleri onların gözünden görebilmesi şüphesiz. Çocukların neye güleceklerini, nelerden korkup, ne zaman heyecan duyacaklarını kestirebiliyordu, fantastik dünyalar kurgulamakta ustaydı.
 
Yetişkinlere ise kitaplarında 'karşı taraf' olmak düşüyordu; kötü, gülünç ve hatta iğrenç insanlar olarak arzıendam ediyorlardı. Dahl’e mesafeli yaklaşanlar ise, onun eni konu kitaplarındaki yetişkinlere benzediğini söylüyor! Hırslıydı, parayı, gücü ve ihtişamı seviyordu. Doğru zamanda doğru yerde olmasını, ilişkilerini kullanmasını, insanları manipüle etmesini ve nasıl para kazanılacağını iyi biliyordu...
 
Bir gazeteye verdiği, “Hitler’in Yahudileri saldırmasının kendilerinin suçu olduğunu” ima ettiği talihsiz röportajdan sonra Dahl, uluslararası çapta eleştiri oklarının da hedefi oldu. İmajını düzeltmek için yaptığı girişimler büyük ölçüde yetersiz kaldı.
 
Ama her şeye rağmen Roald Dahl yetenekli ve üretken bir yazardı. İki otobiyografi ("Küçük Adam Büyürken" ve "Tek Başına") ve sayısız çocuk kitabının yanı sıra bilindik üslubuyla yetişkinler için de öyküler kaleme aldı. Bunların birçoğu Ladies’s Home Journal, Harper’s, Playboy ve The New Yorker gibi dergilerde yer aldı. Sayıları 60’ı aşan bu öykülerinden The Smoker, Alfred Hitchcock Presents için televizyona uyarlandı.
 
Roald Dahl, 23 Kasım 1990’da, Oxford’da hayata veda etti. Yaşasaydı, bu ay 100. doğum gününü kutlayacaktı.  
 
Motorlu testere, kurşun kalem ve kırmızı şarap
 
Roald Dahl, Times tarafından, 1945 yılından sonraki en önemli 50 İngiliz yazar arasında gösterildi. Okulunun yakınlarında Cadbury çikolata farikası bulunuyordu. Fabrika yetkilileri arada bir öğrencileri fabrikaya davet ediyordu. Roald Dahl’in her seferinde iple çektiği bu ziyaretler, ünlü "Charlie’nin Çikolata Fabrikası" kitabı için ilham verdi. İlk iki çocuk kitabı, "Dev Şeftali" ile "Charlie’nin Çikolata Fabrikası", yazarın vatanı İngiltere’den önce ABD’de yayımlandı. Birçok yeteneği olan biriydi. Gençliğinde fotoğrafçılığa merak salan Roald Dahl, işleriyle ödüller kazandı. Kızları Olivia ve Tessa’ya anlattığı masallardan ilham alarak "Dev Şeftali"yi yazdı. Sonraları Tessa, babasının izinden ilerleyerek yazarlığa soyundu.
 
"Koca Sevimli Dev"in kahramanlarından Sophie’yi pek çoğumuz aslında 'tanıyoruz'. Kendisi, Dahl’in torunu, model Sophie Dahl’den başkası değil. Zaten pek çok roman kahramanını, çevresindekilerden ilham alarak yarattı. Örneğin Cadılar’ın büyük annesi kendi annesiydi. Roald Dahl, 200’den fazla kelime icat etti. Kendi icadı olan lisana Gobblefunk adını verdi. 
 
Dostu Ernest Hemingway ile 1944'te.
 
En sevdiği yazarlar Rudyard Kipling, Charles Dickens ve William Makepeace Thackeray idi. Ernest Hemingway ise arkadaşıydı. Yazmak için, Gipsy House adını verdiği evinin bahçesindeki derme çatma kulübesine çekilirdi. Her zaman sarı kağıt kullanır, özel olarak ABD’den getirttiği kurşun kalemlerle yazardı. Hiç aksatmadığı bir yazma rutini vardı. Her gün saat 10 ile 12, sonra da 4 ile 6 arasında masasının başına otururdu. Kulübeye kimseyi sokmazdı. Her şeyden çok sevdiği çocuklarının dahi girmesi yasaktı.
 
Bir söylentiye göre Roald Dahl, hayatındaki en önemli objelerle birlikte gömüldü: Motorlu testeresi, en sevdiği kurşun kalemleri, istekası, kırmızı şarap ve çikolatayla. Bir zamanlar Roald Dahl’in yaşadığı ve kitaplarını yazdığı, Londra yakınlarındaki Buckinghamshire köyünde Roald Dahl Müzesi ve Öykü Merkezi kuruldu.
 
Hayırsever Dahl
 
Roald Dahl hayatı boyunca hayır işleriyle de uğraştı. Kurucusu olduğu Roald Dahl Vakfı, Birleşik Krallık çapında epilepsi, kan bozuklukları ve beyin hasarlarından mustarip çocuklara destek oluyor. Vakıf ayrıca okuma-yazma sorunları olan çocuklara ve gençlere yardım etmek için çalışıyor.
 
Ünlü yönetmenler sıraya giriyor
 
"Dev Şeftali" (1961) aslında Dahl’in ilk çocuk kitabı değil. 1943 yılında, Walt Disney’in talebi üzerine "Gremlinler"i yazdı. Gremlinler, ancak yıllar sonra, 1984’te filme çekilip sinemalarda gösterilebildi. Filmde, yapımcısı Steven Spielberg de boy gösterdi. Dahl, "Charlie’nin Çikolata Fabrikası"nın ilk beyaz perde uyarlamasının senaryosunu kendi kaleme aldı. Ancak 2005 yılında Tim Burton’ın çektiği, Johnny Depp’in başrolünde olduğu yeniden çevrim, ilk filmin ününü fersah fersah aştı. "Yaman Tilki", 2009’da Wes Anderson tarafından sinemaya uyarlandı, George Clooney, Owen Wilson, Meryl Streep ve Willem Dafoe gibi oyuncular kadroda yer aldı.
 
Steven Spielberg’in yönetmenliğini yaptığı "Koca Sevimli Dev", bu yıl Cannes’da ilk kez seyirciyle buluştu.
 
İki James Bond filminde de imzası bulunan İngiliz yönetmen Sam Mendes, "Dev Şeftali"yi beyaz perdeye aktarıyor. Filmin senaristi ise yine başka bir ünlü İngiliz romancı, Nick Hornby.