Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Khaled Hosseini kaderini dalgalara emanet edenleri yazdı
Ekim 2018

Khaled Hosseini kaderini dalgalara emanet edenleri yazdı

Kendisi de bir göçmen olan Khaled Hosseini yeni grafik romanı “Deniz Duası”nda Aylan Kurdi’nin hikayesinden yola çıkarak okuruna bir anlatı sunuyor.

Bülent Usta

Mektup şeklinde kaleme alınmış resimli bir anlatı yayımlandı bugünlerde. Adı: “Deniz Duası”… Bu kısacık anlatı göç etmek zorunda kalan insanlara derinden, çok derinden bakıyor. Anlatıya esin veren bebek Aylan Kurdi, ölen mülteci çocukların sembolüne dönüşmüştü 2015 Eylül’ünde Ege sahilinde kıyıya vurduğunda. Anlatının yazarı Khaled Hosseini de Afganlı bir mülteci, adı dünya edebiyatının önemli yazarları arasında geçiyor artık.
 
 
Khaled Hosseini, 2006’dan bu yana Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nde İyi Niyet Elçisi. Afganistan, Çad, Irak, Ürdün ve Uganda’da çalışmalar yaparken yaşanan mülteci dramını edebiyatıyla dünyaya duyurma gayretinde. “Deniz Duası”na esin veren üç yaşındaki Aylan Kurdi’nin gazetedeki fotoğrafını gördüğünde kendisi de bir baba olduğu için, aklına ilk gelen Aylan’ın babasının ne hissettiği olmuş: “Aklıma gelen, bir çocuğu yetiştirmek için sarf edilen ve görünmeyen onca efordu. Bütün o endişeler… Onlar iyi olsunlar diye endişeleniyorsunuz, onlarla ilgileniyorsunuz ve onlara verdiğiniz tüm sevginin ve şefkatin ardından onun kumsaldaki o halini görüyorsunuz.” Anlatı da bir babanın çaresizliği, yakarışı, haykırışı üzerine kurulu zaten. Kitaptaki Dan Williams’ın çizimleri, yazılan her sözcüğe başka bir derinlik katmış, ama bir yandan o sözcüklerin ve duygunun ağırlığını açarak hafifletiyor; ölümle yaşamı, umutla umutsuzluğu renklerle bütünleştirerek insanın yüreğine akıtıyor. Dan Williams, kitapla ilgili verdiği bir söyleşide, kitaptaki çizimlerde suluboya kullanmasını, Hosseini’nin sözcüklerindeki samimiyete bağlıyor. Politik bir eser değil Williams’a göre “Deniz Duası”, politikanın çok ötesinde insan olmaya dair bir ağıt ve çocukluğa dokunmak için suluboyaya gitmiş eli. Hosseini sadece Aylan Kurdi için değil, denizde hayatını kaybeden binlerce mültecinin hayatlarını riske atarak çıktıkları bu yolculuğu anlamak ve anlaşılmasını sağlamak, onlara karşı duyduğu sorumluluğu yerine getirmek için yazmış. Şöyle sözcüklere dönüşmüş bu anlama çabası, kitapta bir babanın Mervan adlı çocuğuna seslenişinde: “Anaların, ablaların, sınıf arkadaşlarının, beton, tuğla ve açığa çıkmış kirişlerin arasındaki daracık boşluklardan karanlıkta parlayan güneş yanığı küçük yamalar halinde bulunabileceğini öğrendin.” 
 
 
 
Evrensel meseleler
 
Khaled Hosseini, bugün iki çocuğu ve eşiyle birlikte Kuzey Kaliforniya’da yaşıyor. 1965’te Afganistan’ın başkenti Kabil’de dünyaya geliyor. Babası diplomat, annesi ise lisede Farsça ve tarih dersleri veren bir öğretmen. Babası görevlendirilince beş yaşındayken Tahran’a taşınıyorlar. ‘70’lerde İran da Afganistan da karışık. Afganistan’da Zahir Şah devrilince Dışişleri Bakanlığı, Hosseini Ailesi’ni Paris’e gönderiyor. Annesi Paris’te Farsça dersleri vererek aileyi geçindiriyor. Khaled Hosseini, o yıllarda annesinin de etkisiyle edebiyatla tanışıyor; “Binbir Gece Masalları”, “Tutiname”, “Şehname”yi okuyor. 1980’de Afganistan’a dönecekleri sırada komünistler iktidarı ele geçiriyor ve ortada kalıyorlar. Khaled Hosseini’nin babası ABD’ye siyasi iltica talebinde bulunuyor ve böylece Kuzey Kaliforniya’ya yerleşiyorlar. Yazar 1984’te liseyi, 1988’de de üniversiteyi burada bitiriyor ve biyolog oluyor. Ardından tıp fakültesini kazanıyor ve 1993’te doktor olarak mezuniyetini alıyor. 2001 yılında dünyada ses getiren ve daha sonra sinemaya da uyarlanacak olan ünlü romanı “Uçurtma Avcısı”nı yazıyor. Roman, 2003’te yayımlandığında pek çok dile çevrilip 70 ülkede çok satan kitaplar arasında yer alıyor. Medyanın Khaled Hosseini’ye gösterdiği ilgi, Khaled Hosseini’ye kendisi de bir mülteci olduğu için yazmak dışında başka görevler de veriyor, dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşanan savaşların sonucunda milyonlarca mültecinin sorumluluğunu omuzlarına yüklüyor. Ardından, 2007 yılında “Bin Muhteşem Güneş”, 2013’te de “Ve Dağlar Yankılandı”yı yayımlıyor. İlk romandaki başarı karşısında çekimser kalan eleştirmenler, sonraki iki romanın ardından Khaled Hosseini’nin dünya edebiyatında yerini aldığından emin oluyorlar. Ödüller de gecikmiyor British Books Awards dahil, çeşitli ödüllere değer görülen yazarın 2007’de “Uçurtma Avcısı” kitabı Marc Foster tarafından sinemaya uyarlanıyor ve 65. Altın Küre Ödülleri’nde En İyi Yabancı Film ile En İyi Özgün Müzik ödüllerini alıyor. 2008 BAFTA Ödülleri’nde İngilizce Olmayan En İyi Film Ödülü’ne, 80. Akademi Ödülleri’nde de müzik dalında ödüle değer görülüyor.
 
 
Kendi hikayesinden ilhamla
 
Hosseini romanlarını annelik, babalık ve kardeşlik hikayeleri üzerinden kurduğunu, kuşaklar arasındaki çatışmaları, farklılıkları ve ihanetleri anlatmaya çalıştığını anlatıyor bir söyleşisinde. Sevgi, onur, ihanet ve kurban edilme temaları üzerinden evrensel insan meselelerine yoğunlaşıyor. Hem annesi aracılığıyla tanıdığı Fars edebiyatından hem de Batı edebiyatından besleniyor. Gençken okuduğu Jack London’ın “Beyaz Diş” romanını, kendi edebiyatının önemli bir ayağı olarak ortaya koyuyor. Khaled Hosseini roman yazmaya, çocuklarına hikaye anlatarak başladığını söylüyor, tıpkı “Beyaz Diş”tekine benzer çatışmalar üzerine. “Uçurtma Avcısı” da kendi çocukluk hikayesinden yola çıkıyor. Çocukluğunda televizyon ve sinema olmadığı için Afganistan’da uçurtma o zamanlar hayatının merkezindeymiş. Romanda uçurtmayla birlikte zihnin de uçtuğunu yazıyordu, ama uçup savrulacak olan sadece zihin olmayacaktı. “Uçurtma Avcısı”, Emir ve Hasan adlı iki arkadaşın hikayesi. Kabil’deki uçurtma yarışıyla başlayan hikayede gökyüzündeki savaş uçurtmaları, âdeta savaş uçaklarını çağırıyordu Afganistan’ın gökyüzüne. Yazarın yeni kitabı “Deniz Duası”nda da olduğu gibi, belki de en güçlü yanı, gerçeklik hissini güçlendiren küçük ama önemli detaylar. Bütün o detaylar, belli bir duyguya karşılık geliyor ve yalın olduğu kadar gösterişli bir şekilde okurun karşısına çıkıyor. Örneğin; son uçurtma gökyüzünden inene kadar sabahtan gece yarılarına kadar süren Kabil’deki uçurtma yarışı sırasında ailelerin damların üzerine çıkıp çocukları için tezahürat yaptığı sahneler, daha çok savaşla ve yıkımla anılan yerlerdeki canlılığı gözler önüne seriyor. Ayrıca savaşların nelere mal olduğunu da çarpıcı bir biçimde dile getirmiş oluyor. 
 
 
“Deniz Duası”nda da benzer bir biçimde, baba çocuğu için yas tutarken kendi çocukluğuna dönerek zeytin ağaçlarından, keçilerin melemesinden, derelerden, canlı pazar yerlerinden, kızarmış içli köftelerin kokusundan ve bütün bunların gökyüzünden yağan ölümle birlikte sanki hiç yaşanmamış gibi kaybolup gittiğinden bahsediyor. Hosseini, duyguları harekete geçiren ikna edici melodramlar aracılığıyla ahlaki çatışmaları merkeze alan bir yazar. Mesaj kaygısı taşımadan, herkesin kendisine göre mesaj bulup çıkaracağı eserler yazdığı için belki de bu denli ilgi görüyor. Örneğin “Uçurtma Avcısı”nda iyilik, kötülük, ihanet ve kurtuluş hakkında öylesine derin bir tartışma içine sokuyor ki okuru, hiçbir sorunun tek bir yanıtı yok. Bir yandan da durağanlığa düşmeyen, ajitasyona başvurmayan, akıcı ve gerçekçi detaylarla süslü anlatımı sayesinde  nefes nefese bir okuma serüveni   vadediyor. 
 
 
Okuyanı sorgulatan metinler
 
“Bin Muhteşem Güneş”te, yine Afganistan’a dönüyor yazar ve bu defa kadın hikayeleriyle, bastırılıp çaresizlik içine terk edilmiş kadınların yaşadığı zorlukları ahlaki bir düzeyde ele alıyor. Romanın adı, 17. YY. İranlı şair Saib-i Tebrizi’nin Kabil’le ilgili yazdığı bir şiirden geliyor. Özgürlüğün, cinselliğin, geleneklerin ve inançların tartışıldığı bir düzlemde duygudan duyguya sürükleyen  bir hikaye Arka planda, Taliban vandalizmi… Meryem’in 15 yaşındayken evlenmeye zorlanışından yaşadığı şiddet ve tacize kadar bir dolu acı ve sorun… Fakat bu acı ve sorunlar, okuyanı şaşırtacak ve yine ahlaki açıdan sorgulatacak bir maharetle, ezber bozucu bir biçimde aktarılıyor. Eleştirmenlerin Khaled Hosseini ile ilgili ortak yargısı, bütün kitaplarında ne kadar acı ve çaresizlikten bahsederse bahsetsin kitabı okuyup bitirdikten sonra insanın içinde yine de bir umut tomurcuğunu yeşertiyor oluşu. 
 
 
Çağın ahlakı üzerine
 
“Ve Dağlar Yankılandı” adlı romanı, 1952’den 2010 kışına kadar süren, dokuz bölümden ve birbirinden çarpıcı insan portrelerinden ve hikayelerinden oluşuyor. Bir Afgan efsanesiyle başlayan romanda Doğu, bütün gizemiyle ve kederiyle aktarılıyor. Gece vakti çölü el arabasıyla geçen bir baba ve arabanın içinde annesiz iki çocuk, Abdullah ve Peri… Afganistan’daki küçük bir köyden Kabil’e, Paris’e, San Francisco’ya uzanan yolculuk; sevgi, fedakârlık, ihanet ve sadakat ile ilgili soru ve çatışmalar, yaşanmışlık duygusu veren hika yelerle okura sunuluyor. Khaled Hosseini; mülteci yazarlardan, Amerika’da yaşıyor olsa da Afganistan’la bağını koparmadı, romanlarının ilgi görmesinden sonra doktorluğu da bıraktı ve bütün vaktini yazmaya ve insani yardım faaliyetlerine ayırdı. Khaled Hosseini için yazmak, “Uçurtma Avcısı”ndaki Emir’in yaşadığı gibi bir tutku. İnsanların söylediklerinin ve yaptıklarının arkasındaki motivasyonu anlamanın öneminden dolayı, yazarlığı ve doktorluğu birbirine yakın buluyor. Bir söyleşisinde yazar olmasını neye borçlu olduğunu ve okurların kitaplarına gösterdiği ilgiye dair düşüncelerini şöyle dile getiriyor: “Afganistan’dan çıkıp başka bir ülkede yepyeni bir hayat kurma imkânım vardı. Pakistan’daki bir mülteci kampında yaşıyor olsaydım bu kitapları yazamaz, bastıramaz, yazar olamazdım. Okurlarımın romanlarımı beğenmesini yaşamı anlatmama bağlıyorum. Bunlar evrensel nitelik taşıyor. Okurlar, her sayfada kendilerinden veya çevrelerinden bir şeyler buluyor. Çünkü anlattıklarım yaşamın içinden ama farklı kültürler, ülkeler ve mekânlarla örülmüş hikayeler.”
 
 
Khaled Hosseini dediği gibi eserlerinde yaşamı anlatıyor, daha çok görmezden gelinenleri, bütün gerçekliği ve duygusuyla, umut tohumlarını en çaresiz anların ve olayların içine serpiştirerek bu çağın ahlakını tartışıyor.