Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Çok çekmiş talihli bir yazar
Nisan 2018

Çok çekmiş talihli bir yazar

Her zaman bir ‘romancı’ olarak yaşadığını ve öyle anılmak istediğini, çeşitli kereler dile getiren Kemal Tahir’i, ölümünün 45. yıldönümünde, edebiyatımıza ve düşün hayatımıza katkılarını hatırlatarak anmak istedik.

BÜLENT USTA

 

Nasıl ki Necib Mahfuz okunmadan Mısır ya da Tolstoy okunmadan Rusya hakkında bilinen şeyler eksik kalırsa, Kemal Tahir’in romanları okunmadan Türkiye hakkında da, içinde yaşıyor olunsa dahi, bilinenler eksik kalır. Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşundan Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki iktidar çatışmalarına, Türkiye’nin tarihsel dönemlerini ortaya attığı tezler üzerinden detaylı bir biçimde yazdı Kemal Tahir. Sadece tarihsel dönemler de değil; köyden kente göç, köy ve kentlerdeki toplumsal çatışma ve insan hikayeleri, cezaevleri, sosyal eşkıyalık gibi Türkiye’yi çeşitli yönlerden anlatan romanları dışında, bir de ünlü polisiye yazarı Mickey Spillane’in yazdığı “Mayk Hammer” serisinin romanlarını çevirmiş, hatta daha sonra Hammer’ın maceralarının devamını bizzat kendisi, F.M. İkinci mahlasıyla yazarak devam ettirmişti. Tarih, siyaset, edebiyat ve özelde roman üzerine yazdığı denemeleri, yaptığı çeviriler ve gazeteciliği de cabası…
 
ÇATIŞMALARIN YAZARI
 
İmparatorluk’tan Cumhuriyet’e geçilen döneme yakından tanık olmuş, iki dünya savaşını, askerî darbeleri, toplumsal ve siyasi olayları derinden etkilenerek yaşamıştı. Babıâli’nin en parlak döneminde gazeteciydi, Nâzım Hikmet’le mahpus arkadaşı, tezgâhtarlıktan kâtipliğe ekmeğini kazanmak için çeşitli işlerde çalışan bir emekçi, siyasi ve edebi tartışmaların ortasında sözünü sakınmadan ve kimseyi taklit etmeden özgün fikirler geliştiren bir entelektüel… Sağcılar onu solcu, solcular onu sağcı diye suçladı. Romanları dışında, romanlarına bir tür hazırlık olarak durmaksızın ciltler
dolusu yazılar yazdı. Bütün derdi bu topraklara özgü, sahici bir edebiyat ve siyasetin imkânlarını araştırmaktı.
 
Haldun Taner, TRT arşivinde yer alan bir anma programında “Karınca gibi çalışan bir romancıydı,” diye tarif eder Kemal Tahir’i. Çetin Altan, Kemal Tahir’in kendine özgü konuşma tarzından bahseder aynı programda; kalın çerçeveli gözlükleri, elleri arkasında, “Yahu arkadaş, dikkat edelim bu konuda, atlamayalım ha! Avrupalılaşmak demek, öyle suni, sahte oyunlarla, bilmem ne modernizasyon, olmaz efendim!” diyerek konuştuğunu. Konuşurken parmağını
uzatırmış bir yandan, elinde tespih…
 
Aziz Nesin de “Yaptığı iş üzerinde en çokdüşünen yazardı,” der Kemal Tahir için, en umutsuz ve karanlık zamanlarda bile yarına dair umudunu kaybetmeyen…
 
Kemal Tahir’in ceketini omzuna atmasını, elinden tespihini düşürmemesini, o zamanlar kültür sanat camiasında yadırgayanlar olurmuş, 12 yılını cezaevinde geçirmiş olmasıyla açıklanırmış bu durum. Cezaevinde mahkûmları haraca kesen bir koğuş ağasına kafa tuttuğu için iftiraya uğrayıp cezasının uzamış olması, güçlü ve bağımsız bir karaktere sahip olduğuna dair fikir veriyor aslında.
 
Hakkında yazılan ve söylenenlerin en kısa özeti, Kemal Tahir’in Türkiye’deki çelişki ve çatışmaları çok içeriden ve sistemli bir biçimde romanlarında dile getiren bağımsız bir aydın ve yazar olduğu.
 
Ölümünden dört beş saat önce bir dost meclisindedir ve Hulûsi Dosdoğru’nun “Batı Aldatmacılığı ve Putlara Karşı Kemal Tahir” adlı kitabında yazılanlara göre şöyle söyler: “Hayatım boyunca bir sistem dahilinde düşünmeye çalıştım. Sistemden ayrılmadım. Yazdıklarım bir rastlantının sonucunda
değil, sistemli düşüncenin sonucunda bulunmuştur. Bundan ötürü doğrultumda yanlışa düşmedim; olaylar söylediklerimi doğruladı. El yordamıyla değil,
bir sistem içinde düşünmelidir insan… İnsanlar yanlış yapabilir. Ama çok çekmiş insanlar talihlidir bir bakıma. Yanlış yapmaları daha zordur. Benim geçtiğim yollarda kendini tüketen ve benim çektiğim acılardan geçen insanlar, doğrulara daha kolay erişebilir. Yazdıklarımı bir gün tarih yargılarsa, bu ilişkiyi mutlaka görecektir. Romanlarımın doğruluğunu ortaya koyacaktır. Ben romanlarımda dünü yazdım. Ama romancı dünü yazarken kendi gününü yansıtır bir bakıma. Hatta, gelecek için yazar…”
 
Sistemli yazdığını ve düşündüğünü, ciltler halinde okunan “Notlar”ında adım adım izlemek mümkün; tek tek etkilendiği romancıları, olay örgüsünden
karakterlere kadar roman ve romancı üzerine düşüncelerini detaylı bir biçimde tartışır. Son sözlerinde dile getirdiği gibi ‘çok çekmiş’ bir insan olmasından gocunmaz hiç, bütün o acıları sahiplenerek romanlarıyla birlikte kendisini inşa ettiği birer yapı taşına dönüştürür.
 
YAŞAMDAN YAPITA
 
21 Nisan 1973’te hayata gözlerini yuman Kemal Tahir, 15 Nisan 1910’da, İstanbul’da Sultan II. Abdülhamid’in yaveri olan Şebinkarahisarlı Yüzbaşı Tahir
Bey’in oğlu olarak dünyaya gelir. (Doğum tarihi, 13 Mart ya da 30 Kasım olarak geçiyor pek çok kaynakta. Kemal Tahir’in bütün yazı, söyleşi ve mektuplarının yer aldığı, 10 cilt olarak planlanan ve beş cildi İthaki Yayınları tarafından yayımlanan “Notlar”ın girişinde kimlik bilgileri verilerek, kitabı yayına hazırlayan Cengiz Yazoğlu tarafından doğum tarihi 15 Nisan 1910 olarak hesaplanmış.)
 
Kemal Tahir’in annesi Adapazarlı bir Abhaza olan Nuriye Hanım da saraydan, Sultan Abdülhamid’in kızı Naile Sultan’ın hizmetindedir. Tahir Bey’le Nuriye Hanım sarayda tanışarak evlenir ve Vezneciler’deki Abdülhamid’in hediye ettiği konağa taşınırlar. Kemal Tahir ve üç erkek kardeşi burada dünyaya gelir.
 
Kemal Tahir en büyükleridir, kendisinden üç yaş küçük olan ve ileride deniz astsubayı olunca 1938 Donanma Davası’nda yargılanıp birlikte hapis yatacağı Nuri Tahir, doğmasından kısa bir süre sonra ölecek olan Ahmet Tahir ve en küçükleri tarihî roman çizeri Ratip Tahir…
 
POLİSİYE ETKİSİ
 
İttihat Terakkiciler iktidarı ele geçirip 1908’de II. Meşrutiyet’i ilan edince, Abdülhamid taraftarı olarak gördükleri Tahir Bey de emekliye ayrılmak zorunda kalır. Ama yüzbaşı rütbesi üsteğmenliğe indirilen Tahir Bey, yeniden askere alınarak 1912’de Balkan Savaşı’na, daha sonra da Çanakkale Savaşı’na gönderilir. Savaşta yaralanınca tekrar hizmete alınarak Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde inzibat subaylığı yapar. Kemal Tahir de annesiyle birlikte babasının peşinde şehir şehir gezer: Nazilli, Aydın, Burdur…
 
Anadolu işgal altındadır ve Yunan ordusunun İzmir’e çıktığı günlerde Tahir Bey İstanbul’a dönerek emekli olur. Artık Vezneciler’deki konakta değil, Kasımpaşa’da Tahir Bey’in kardeşinin evindedirler. Abdülhamid’in yaveriyken marangozluk yapan Tahir Bey, yine bu zanaatıyla geçimini sağlar ailenin. Kemal Tahir, marangoz babasının yanında çalışarak bir yandan ilkokula gider. Cezayirli Hasan Paşa Ortaokulu’na başladığı yıllarda romancılığının ilk nüveleri de atılmış olur bir bakıma; zamanın meşhur polisiye romanlarından Nat Pinkerton’ın maceralarını okumaya başlamıştır.
 
Yazarlığa atıldıktan sonra para kazanmak için popüler polisiye roman karakterlerinden Mike Hammer’ın maceralarını hem çevirecek hem de takma adla o maceraların devamını yazacaktır. Romanlarındaki sürükleyicilikte, çocukluğundan beri aşina olduğu polisiye ve macera türü romanların etkisi olduğu
iddia edilebilir. Özellikle “Kurt Kanunu” romanındaki gerilimi kurgulayışında bu etki bariz olarak görülebilir.
 
Kemal Tahir’in çocukluğuna dair tanıklıklar, onun her zaman elinde bir kitapla kenara çekilmiş sürekli okuduğu yönünde. Hatta okuma yazma bilenler o yıllarda az olduğundan, konu komşuya sesli olarak da kitap okur. Bu mutlu çocukluk yılları uzun sürmez, önce eğitimiyle yakından ilgilenen ve en büyük
destekçisi olan Süleyman Amcası’nı kaybeder Kemal Tahir. Ardından başarılı bir öğrenci olarak girdiği Galatasaray Lisesi’nde okurken annesi Nuriye Hanım vereme yakalanır ve ölür.
 
DONANMA DAVASI
 
Peş peşe yaşadığı bu kayıpların ardından, Galatasaray Lisesi’ni bırakır ve bir süre avukat kâtipliği yapar. Fransızcası sayesinde Zonguldak Kömür İşletmeleri’nde ambar memurluğu işini bulur; iki yıl orada çalıştıktan sonra, yeniden İstanbul’a dönüp Babıâli’de alır soluğu. Vakit, Haber, Son Posta gazetelerinde röportajları, çevirileri yayımlanır. Tutkuyla yaptığı gazetecilik işinde hızla yükselir, geniş bir çevre edinir. Yedigün ve Karikatür dergilerinde çalışır ve yine bu dergilerde kendi adı ve takma adlarla öyküler yayımlar. “Aşk Çetesi” adlı bir mizah romanını tefrika olarak Karikatür
dergisinde yayımlamaya başlar. Karagöz gazetesinin başyazarlığını, Tan gazetesinin yazı işleri müdürlüğünü üstlenir.
 
O günlerde Fatma İrfan adında bir edebiyat öğretmeniyle evlenir. Hayatında her şey yolunda gidiyor gözükürken, hiç beklemediği bir anda, deniz astsubayı olan kardeşine Sabahattin Ali ve Nâzım Hikmet’in kitaplarını verdiği için, donanmayı ayaklanmaya kışkırtmakla suçlanarak 15 yıl ağır hapse mahkûm edilir. Kendisiyle birlikte yargılananlar arasında kardeşi Nuri Tahir, Nâzım Hikmet, Hikmet Kıvılcımlı ve “Tatar Ramazan” romanının yazarı Kerem Korcan da vardır.
 
1970'de Milliyet gazetesinden İsmet Bozdağ’a verdiği mülakatta şöyle anlatır o günleri Kemal Tahir: “Benim suçum kardeşim Nuri Tahir’e ve bir arkadaşına her yerde satılan kitapları okumak için vermemden ibaretti. Bahriye’deydiler ve hafta başı izinli çıktıkları zaman bana geliyorlar, benim kitaplığımdan seçtikleri kitapları gemide okumak için alıp gidiyorlar, ertesi hafta kitapları yenileriyle değiştiriyorlardı. Çoğu zaman, hangi kitapları aldıklarını bile bilmezdim. Ben okur-yazarlığa sıvanmış bir delikanlı olduğum için, kitaplığımda Atsız’ın kitapları da vardı, Nâzım Hikmet ve Sabahattin Ali’nin kitapları da. Derken bir gün tutuklandım. Benimle beraber kardeşim Nuri Tahir ve onun iki arkadaşı da tutuklandılar.
 
Kardeşim, Yavuz Zırhlısı’ında astsubaydı. Beni de Nâzım’ı da Yavuz’a götürüp kapadılar. Küçücük bir hücrede yaşıyor, sorguya götürülüp getiriliyorduk.
O zaman suçumun kitap vermek olduğunu öğrendim! Kitap vermek suç olunca gerisi sorulmaz. Kaderime katlanmak zorundaydım!”
 
“KEMAL, ROMANA BAŞLA!”
 
Kemal Tahir, kaderine katlanır ve yaşamının hiçbir döneminde uğradığı bu haksızlıktan şikâyet etmez. 13 yıl mahkûmiyeti kesinleşince eşi Fatma
Hanım, Kemal Tahir’den boşanır. Kemal Tahir, belki de kaderine katlanma gücü sayesinde, bu talihsizliği bir talihe dönüştürerek kendisini cezaevinde bütünüyle okumaya ve yazmaya verir. Bir şansı da kendisinden sekiz yaş büyük olan Nâzım Hikmet’in dostluğu ve yazarlığı konusunda onun yüreklendirici ve yol gösterici tavrıdır. Nâzım Hikmet’le cezaevindeyken yıllarca mektuplaşırlar.
 
Tolstoy’un, Gorki’nin, Dostoyevski’nin tartışıldığı; çekilen sıkıntıların, ekonomik dertlerin paylaşıldığı düşünce ve duygu yüklü bu mektuplar, daha sonra “Kemal Tahir’e Mapushaneden Mektuplar” adıyla yayımlanır. 1940-1950 yılları arasında sürer bu mektuplaşma, Bursa Cezaevi’nde bulunan Nâzım Hikmet ile Çankırı-Malatya-Çorum-Nevşehir cezaevlerinde bulunan Kemal Tahir arasında.
 
Nâzım Hikmet, 31 Ocak 1941 tarihli mektubunda, kendisi kadar iyi, kendisi kadar fena bir arkadaş aradığını ve onu bulduğunu yazar: “Bilirsin ki bir tane buldum. Karım Piraye’mdir. Kırmızı saçlı bacımız, ablamızdır. Bir tanesi de sensin galiba, Kemal. Hem sana arkadaşım derken bana ağabey demen tahmin edemeyeceğin kadar hoşuma gidiyor, içimi açıyor, ferahlıyorum, gururlanıyorum.”
 
Kemal Tahir’in romancılığında, Nâzım Hikmet’in etkisi önemli olur, bir başka mektubunda şöyle yazdığını görürüz örneğin: “Kemal romana başla. ‘Kelleci’yi bitir. Romana başla. Sen romana başlayıncaya kadar ben boyuna yazacağım: Romana başla.”.
 
Kemal Tahir, Nâzım Hikmet’in ısrarıyla romana başlar, ama ilk kitabı 1941’de Tan gazetesinde Cemalettin Mahir adıyla tefrika edilen “Göl İnsanları”
adlı öykü kitabıdır, 1955’te kendi adıyla yayımlanır daha sonra. Sedat Simavi’nin mektup yazarak teklif etmesiyle, 1945’te Bedri Eser takma adıyla Hürriyet gazetesinde serüven romanları yazar. Ses dergisinde şiirleri çıkar. “Göl İnsanları”ndan sonra Nâzım Hikmet’in de etkisiyle sadece roman yazmaya yönelir. Yayımlanmamış öykülerinden derlenen “Zehra’nın Defteri” adlı kitabı, ölümünden sonra basılır. Mektuplaşmalarından ve roman üzerine yazdığı notlarından anlaşıldığı üzere, yoğun olarak Dostoyevski, Tolstoy, Gorki ve Zola üzerine okumalar yapar. “Notlar”ında Nietzsche’den, “Deli
Nietzsche” diye söz ettiğini, Kafka’yla çok uğraştığını görürüz. Hem Türk edebiyatına hem de Batı edebiyatına çok sert eleştirilerde bulunur, kalemi acımasız bir mükemmeliyetçilikle dolanır yazarlar arasında. Avrupa edebiyatının karamsar yazarlarını, korkaklık ve hareketsizlikle suçlar örneğin. Türk edebiyatında Halit Ziya Uşaklıgil, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Reşat Nuri Güntekin, Peyami Safa, Mahmut Yesari, Memduh Şevket Esendal, Yaşar Kemal ve Orhan Kemal’i beğenir. Ama bütün romanlarını değil...
 
OLGUNLUK DÖNEMİ
 
1950’de çıkan afla serbest kalır Kemal Tahir, ama 1954 yılına kadar kendi adını kullanması yasaktır. “Sağırdere”, “Esir Şehrin İnsanları” ve “Körduman” çeşitli mahlaslarla Son Posta, Tan ve Yeni İstanbul gazetelerinde tefrika edilir. 1955’ten sonra kitaplarını kendi adıyla yayımlar: “Sağırdere” (1955), “Esir Şehrin İnsanları” (1956), “Körduman” (1957), “Rahmet Yolları Kesti” (1957), “Yediçınar Yaylası” (1958), “Köyün Kamburu” (1959), “Esir Şehrin Mahpusu” (1962), “Kelleci Mehmet” (1962), “Yorgun Savaşçı” (1965), “Bozkırdaki Çiçek” (1967), “Devlet Ana” (1967), “Kurt Kanunu” (1969), “Büyük Mal” (1970), “Yol Ayrımı” (1971), “Namusçular” (1974), “Karılar Koğuşu” (1974), “Hür Şehrin İnsanları” (1974), Damağası” (1977).
Cezaevinden çıkar çıkmaz, ömrünü birlikte geçireceği ve en büyük yardımcısı olacak, ölümünden sonra da yarım kalmış eserlerini gün ışığına çıkaracak olan Semiha Sıdıka Hanım’la evlenir. Bu evlilik, Kemal Tahir’in annesini küçük yaşta kaybettiğinden beri arayıp bulamadığı huzuru ve mutluluğu verecektir.
 
Kemal Tahir, kendi adını kullanamadığı için polisiye “Mayk Hammer” roman dizisini F.M. İkinci mahlasıyla yayımlar ve devamında bu polisiye karakterin dört yeni macerasını roman olarak yazmaya başlar. Robert Gaillard’ın “Kastil Büyücüsü” gibi başka kitaplar da çevirir.
 
Babıâli, üretken ve cezaevinde durmaksızın okuyarak kendisini yetiştirmiş Kemal Tahir’e kucak açar ve neredeyse bütün gazete ve dergilerde yazıları çıkmaya başlar. Ahmet Muhip Dıranas, Necip Fazıl Kısakürek, Sedat Simavi, Cemal Nadir, Suat Derviş, Zekeriya ve Sabiha Sertel’in aralarında olduğu yazar ve şairlerle, Halit Refiğ ve Metin Erksan’ın içlerinde olduğu sinemacılarla etrafı çevrilir.
 
Olgunluk yıllarında, ortaya attığı tezler yüzünden çokça tartışılaşacak “Devlet Ana”, “Yorgun Savaşçı”, “Kurt Kanunu” gibi tarihî romanlar kaleme alır. “Devlet Ana” 1968 TDK Ödülü’nü, “Yorgun Savaşçı” 1968 Yunus Nadi Ödülü’nü alır.
 
Kemal Tahir’in bu inişli çıkışlı ve maceralı hayat hikayesinin değişmeyen tek özelliği ise çocukluk ve mahpus arkadaşlarının dile getirdiği gibi, sürekli okuması ve her koşulda, geceleri bütün mahkûmlar uyumaya zorlanırken bile, yorganı ceket gibi omzuna atıp kitap okuyup meşhur sarı defterine titizlikle yazmaya devam etmesi. Kitaplarını ve defterlerini sakladığı tahta bir sandık ve bavulu dışında hiçbir şeyi olmayan bir adam.
 
Hayat hikayesinin daha pek çok detayı ve olayı var, 6-7 Eylül Olayları sırasında Hasan İzzettin Dinamo, Asım Bezirci ve daha sonra birlikte ünlü Düşün Yayınevi’ni kuracağı Aziz Nesin’in de yer aldığı toplam 60 şair, yazar ve aydınla birlikte tutuklanması gibi. Zamanın Sıkıyönetim Komutanı, bu 60 kişi için “Salkım salkım asılacaklar!” demiştir. Asılmazlar ve açılan dava beraatle sonuçlanır.
 
1968’de Sovyet Yazarlar Birliği’nin davetiyle Rusya’yı, Azerbaycan’ı, Kazakistan’ı, Türkistan’ı, Tacikistan’ı, Polonya ve Çekoslovakya’yı gezer; Türkologlarla tanışır, araştırmalar yapar. Yeniden güzel günlere kavuşmuş ve keyfi yerine gelmiş, yeni roman projelerine başlamışken 1970 yılında akciğer kanserine yakalandığını öğrenir.
 
KATEGORİLERE SIĞMAZ
 
Kemal Tahir’in edebi yönünden çok, siyasi yönü tartışılmıştır hep, her ne kadar kendisinin sadece romancı olarak anılmasını defalarca dile getirmiş olmasına rağmen. Hem Kemalist hem Osmanlıcı hem Marksist olunamayacağı yönündeki itirazlardan Türklüğe yaptığı vurguya, Sultan Galiyevcilikle örtüşen Doğu’ya özgü bir sosyalizm anlayışı olarak geliştirmeye çalıştığı Asya Tipi Üretim Tarzı tezine ve bu tezini ele aldığı “Devlet Ana” romanına yönelik pek çok eleştiri ve analiz, edebiyatımızdaki Kemal Tahir imgesini oldukça renkli ve çok boyutlu bir hale getirdi. “Kurt Kanunu” romanıyla, Atatürk’e yönelik suikast girişimi ve planını konu edinerek roman karakterlerini İttihat ve Terakkicilerden seçmesi ya da dönemin hükümeti tarafından büyük bir başarı olarak gösterilen Köy Enstitülerini “Bozkırdaki Çiçek” adlı romanında zorla modernleştirme çabası olarak eleştirmesi gibi, her zaman
resmî tarihe ters, sağda ve solda egemen güçleri umursamayan tavrı, Kemal Tahir’i herhangi bir kategori içinde değerlendirmeyi zorlaştırır. Gerçekte ise, Kemal Tahir’in bütün o tartışma yaratan siyasi tespit ve analizlerinden çok daha önemli olan, edebiyatımıza kazandırdığı karakterler, tarihî roman yazımına dair getirdiği yenilikler, bu topraklara özgü bir romancılık anlayışının gelişmesi için gösterdiği çabalardır. Osmanlı’yı ve Cumhuriyet’i bütün olumlu ve olumsuz yanlarıyla yaşamış, gündelik hayatı en dip noktasına kadar bütün yoksulluğu ve zenginliğiyle çalkantılı dönemler içinde solumuş, Babıâli’de ya da şehir şehir gezdiği cezaevlerinde tanıdığı insanlarla ve tanık olduğu olaylarla yapıtlarını zenginleştirmiş
bir yazar olarak değeri, elbette tartışılmaz.
 
Örneğin “Kurt Kanunu” romanını, hangi siyasi görüşten olursanız olun, dönemin İstanbul’unu, bir İttihat ve Terakkici tetikçiyle vapur yolculuğu yapıp
kaçış serüveni içindeki soluk soluğa macerasını okumaktan mutlu olmamak mümkün değil. Sonradan başkaları tarafından yazılan tarihî romanlarda Kemal
Tahir’in karakterlerine ve yarattığı atmosfere, hatta kurgusuna ve kullanılan diline kadar pek çok benzerlik görülebilir, romancılığımızı derinden etkilemiştir. Ortaya attığı siyasi görüşleri, edebiyatla ilgili kaygılarına benzer; ne yapılırsa yapılsın, taklitten uzak, sahici ve bu topraklara özgü bir fikir ve anlayışla hareket edilmelidir Kemal Tahir’e göre.
 
 
 
 
Etiketler: kemal tahir