Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Anadolu’nun resmini çizen şair 100 yaşında Cahit Külebi
Aralık 2017

Anadolu’nun resmini çizen şair 100 yaşında Cahit Külebi

20 Aralık, hiçbir akıma tabi olmadan, kendi deyişiyle “Yeni gerçekçi ve yeni romantik şiirler” yazan Cahit Külebi’nin 100. doğum günü. 1997’de hayata gözlerini kapayan Külebi’ye göre “Şiir yazan çok ama şair az.”
YEŞİM KASAP
 
 
Yıl 1973. Siyah beyaz TRT ekranı.Orta yaşı biraz geçkin bir bey, üzerinde tişört, sokağın ortasında araba yıkıyor. Otomobilin Ankara plakalı
olmasından, başkentte olduğumuzu anlıyoruz. Derken takım elbiseli biri giriyor kadraja. Kararlı adımlarla yaklaşırken,“Merhaba, kolay gelsin! Bugün
sözcükleri bırakmışsınız, araba yıkıyorsunuz!” diye sesleniyor.
 
“Şairleri genellikle gökte dolaşan insanlar sanırlar. Ama siz ise gündelik, basit bir işle de uğraşıyorsunuz bu arada…”
deyince de “E biliyorsunuz, biz daima şiirde günlük yaşamımızdan söz ettik…” cevabını alıyor. “Daha önceki şiirlerimde de kamyonlardan, kağnılardan, Anadolu’nun tozlu ovalarından söz ettim…” TRT’deki bu programın sunucusu Ahmet Oktay, konuksa en çok “Hikaye” şiiriyle tanınan şair Cahit Külebi’den başkası değil.
 
Sokaktaki bu kısa sohbetin ardından Külebi, Oktay’ı evine kahve içmeye davet ediyor. Arabasını yıkadığı bezi elindeki kovaya atıp Ahmet Oktay’ın koluna giriyor; ikili sokağın karşısına geçip zamanına göre son derece modern (bugünse pek çok kimsenin iç geçirerek hatırladığı türden) bir apartmanın kapısından içeri giriyor… Elbette programın devamında da şiir ve özellikle Külebi’nin şiiri konuşuluyor (Merak edenler için link burada: http://www.trtarsiv.com/izle/131361/cahit-kulebi-nin-siir-anlayisi).
 
 
Cahit Külebi sık sık TRT ekranlarına konuk oldu. Çeşitli vesilelerle kendi şiirlerini seslendirdi ya da şiirini, kendi serüvenini anlattı. En son kayıtlarından biri 1992 yılından. Yine TRT’de (ama bu sefer renkli) yayınlanan “Gençlik” isimli ve adından da anlaşılacağı üzere gençler
için olan program. 75 yaşında olmasına rağmen dinç ve neşeli bir Cahit Külebi kendini anlatıp gençlerin (belli ki önceden belletilmiş) sorularını cevaplıyor. Külebi, o röportajdan üç yıl sonra, 1996’da Cumhurbaşkanlığı Büyük Edebiyat Ödülü’nü aldı, ertesi yıl da hayata veda etti. Yaşasaydı, 20 Aralık’ta 100. doğum gününü kutlayacaktı…
 
EYÜBOĞLU’NUN SÜRPRİZİ
 
“Hayatımda öyle pek de ilginç olaylar yok,” diyen Cahit Külebi, 1917 Tokat Zile doğumlu, hali vakti yerinde bir ailenin üç çocuğundan biri. İlkokulu yine aynı yörede, Niksar’da; liseyi ise Sivas’ta okudu ve akabinde İstanbul’un yolunu tuttu. İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Türk
Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun olduktan sonra Ankara ve Antalya’da liselerde ve konservatuvarda edebiyat öğretmenliği yaptı. Kendi deyişiyle “Pek fazla sevmediği halde mecbur kaldığı için” Milli Eğitim müfettişliği, İsviçre’de kültür ataşeliği ve öğrenci müfettişliği de yapan Külebi 1976-1983 yılları arasında Türk Dil Kurumu Genel Yazmanlık Görevi’ni yürüttü. Ve tabii bu arada ve sonrasında
da bol bol şiir yazdı…
 
“Berber çıraklığı gibidir şairlik,” diyen Külebi’ye göre şairlikte en az 10 -15 yıl çıraklık yapmak şart. “Sanat türleri içerisinde ikisi birbirine çok yakın, musiki ve şiir. İkisine de çok erken başlanır. Bir insan 40’ından sonra resim yapabilir, roman yazar, deneme yazar ama 40’ından sonra büyük müzisyen veya şair olan kimse görülmemiştir. Bunların ikisine de çocukken heves edilir ve başlanır. Ama ikisinin arasında bir fark var. Musikinin öğretisi, kuralları, öğretmeni var. Şiirin ise ne öğretisi ne kuralları ne de öğretmeni var. Her şair küçük yaşlardan başlayarak kendi başının çaresine bakmak zorundadır. Ben ilk okulun üçüncü sınıfından başlayarak şiir yazmaya heves ettim ve şiir yazdım.” Külebi’nin Nazmi Cahit takma adıyla kaleme aldığı ilk şiirleri 1938 senesinde Gençlik dergisinde yayımlandı.
 
1950-1954 yılları arasında Sokak, İnsan, Türk Dili, Yaratış, Kültür Dünyası gibi dergilerde çıkan şiirleriyle ünlendi. İlk şiir kitabı “Adamın Biri” 1946 yılında, ikinci “Rüzgâr” ise bundan üç yıl sonra, 1949’da çıktı.
 
İlk kitabının yayımlanmasıyla ilgili şöyle bir anekdotu var: “Sabahattin Eyüboğlu beni şımartıyordu. Hatta kendisi bana sürpriz yapıp benim ilk kitabımı kendi kesesinden para harcayarak bastırdı. Ancak buna şahit olan Nurullah (Ataç) Bey ondan sonra da bir daha beni sevmedi…”
 
İLLE DE MUHİP DIRANAS
 
Ankara’nın hep özel bir yeri oldu onun hayatında. 1945 yılının sonuna doğru görev icabı Ankara’ya geldiğinde, şiir dünyasının kalbi burada atıyordu. O da fırsat buldukça dönemin ünlü edebiyatçıları Ahmet Muhip Dıranas, Cahit Sıtkı Tarancı, Orhan Veli Kanık, Oktay Rıfat, Melih Cevdet Anday ile bir araya geliyordu: “Fazıl (Hüsnü Dağlarca) o sırada henüz Ankara’da değildi, Sivas’ta yüzbaşıydı ama o da arada sırada Ankara’ya
gelip gidiyordu. Biz Ankara’da bir arada çok mutlu günler yaşadık. Aramızda kıskançlık, rekabet yoktu. Buna karşılık İstanbul’daki edebiyat ortamından ise hayatım boyunca şikayetçi oldum.”
 
“Şairlik, çok kişisel, çok öznel, çok ilkel ve sanıldığı kadar da kolay olmayan bir sanat,” diyen Külebi, “Bir ülkede çok şiir yazan vardır ama ancak beş altı, bilemedin 10 şair olur, yüzlerce şair olmaz. Tabii çok başarılı şair arkadaşlar var ama Türkiye Cumhuriyeti tarihinde cumhuriyetin
kurulmasıyla bir altın devri yaşandı ve o devri de her zaman bulmaya olanak yoktur. Benim için ölçü şudur: Bir şiiri okuduğumda eğer heveslenir ve ‘Bunu ben yazsaydım,’ dersem, o güzeldir. Ve hiçbir başka hesabım olmaz” sözleriyle bu konuya bakışını özetlerken, tüm şairler arasında Ahmet Muhip Dıranas’ın yerini ayrı tutuyordu: "Muhip biraz daha farklı mizaca sahip bir insandı.Biz onunla çok yakın arkadaştık. Muhip en sevdiğim çağdaş Türk şairi.”
 
YENİ ROMANTİZM
 
Külebi’nin ilham aldığı başlıca kaynak Âşık Edebiyatı. Doğduğu, çocukluğunu ve gençliğini geçirdiği coğrafya üzerinde derin izler bıraktı. Lise yıllarından sonra büyük şehirlerde yaşamasına rağmen, yüzü hep Anadolu’ya dönük olarak kaldı. Zaten kendisi de hemen her fırsatta bilinçli olarak halk sanatından hareket ettiğinin altını çizdi.
 
Gelenekle yeni şiiri birleştiren, yaşadığı dönemlerin akımlarına kapılmadan yazmayı sürdüren Külebi’nin sanatını Behçet Necatigil şöyle tarif ediyordu:
 
“1940 - 1950 yıllarını kapsayan Yeni Şiir Akımı’nda kendine özel bir yer ayırdı.Aydın bir saz şairi içtenliği, bir Karacaoğlan rahatlığı ve temiz bir dil ile, zaman zaman kötümser, güvensiz, kendi türküsünü söyledi. Yarım kafiyeler, iç sesler, duygu ve düşüncelerine eklediği zarif benzetmeler ve söyleyişindeki titizlikle en sevilen şairler arasına girdi. Yurt köşelerinin manzara ve insan gerçeklerini modern bir biçim ve yeni bir romantizmle yaşatış, anılarla güçlü içten bir duyarlık; başlıca özellikleridir.”
 
Birçok kaynağa göre Külebi’nin şiirinde yer yer keder ve karamsarlık seziliyor deniliyordu, oysa kendisi şiirini “Çoğu zaman iyimser ve neşeli” olarak tarif ediyordu: “Benim şiirim gerçekçi bir şiirdir, bir yöndense bir tür yeni romantik şiirdir.” Yeni romantizmin ise yapıcı, fertçi değil toplumcu ve hayalle Külebi’nin ilham aldığı başlıca kaynak Âşık Edebiyatı’ydı.
 
‘Cahit Külebi Türk şiirinin doruklarından’
 
Cahit Külebi’nin ölümünden
 
bir yıl sonra çıkan 15 Haziran 1998 tarihli Milliyet Sanat dergisinde ise Ali Püsküllüoğu, “Külebi’nin yapıtının özellikleri ve önemi” başlıklı bir yazı kaleme alıyordu. “Külebi ustayı yitirmiş olmanın acısı, üzüntüsü yüreğimde” diyen Püsküllüoğlu onu ‘Cebeci Köprüsünün ozanı’ olarak niteliyor
ve sözlerine şöyle devam ediyordu:
 
“(...) Külebi’ye, daha şiire gözümü açtığım yıllarda rastlamıştım. Kadirli gibi küçük bir kasabada onun ‘Adamın Biri’ adlı şiir kitabı
elime geçmişti. Şiiri çarpmıştı beni. O zamana değin şiir diye ‘manzume’ okumuş şiir delisi bir çocuk için Külebi’nin şiiri, gerçekten
çarpıcıydı. Aşağı yukarı 50 yıl önceyi düşünürseniz, ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Kendisiyle kişi olarak tanışmam da 1952 yazında olmuştur. Yaklaşık 45 yıl geçmiş aradan. Yıllar sonra da Türk Dil Kurumu’nda kol başkanım ve genel yazmanım oldu. Bana hep ‘40 yıllık arkadaşım’ derdi.”
 
Külebi’nin Türk şiirinde yarım yüzyılı aşkın bir süreden beri olduğunu vurgulayan Ali Püsküllüoğu, “Hep öndedir ve onun şiiri, diliyle, edasıyla,
insanıyla, doğasıyla Türkiyenin şiiri,” diyordu. Yusufçuk dergisinin bir sayısının Külebi’ye ayrıldığını da hatırlatan yazar, “Buna çok gönenmişti. Daha sonra şiiriyle, yaşamıyla ilgili birkaç çalışma kitaplaşmıştır. Bununla birlikte, inanıyorum ki onun Türk şiirindeki yeri, şimdiye değin, yeterince belirtilememiştir. Onun Türk şiirindeki yerini tam olarak irdelemek, eleştirmenlerini beklemektedir,” diye sitemlerini de ekleyen Püsküllüoğlu sözlerine şöyle devam ediyordu: “O; dilimizin, şiirimizin, duyarlılığımızın büyük bir ustasıdır. Külebi kendisine haksızlık etmeyi severdi ve kendisini ‘yalnızca iyi bir bürokrat’ sayardı. Bizse onu yalnızca ve yalnızca, Türk şiirinin usta bir ozanı saymışızdır. Onu hep öyle
gördük, ona hep ‘Külebi usta’ dedik. Bizim için hep öyle kalacaktır. Bana göre Türk şiirinin kaç doruğu varsa, bu doruklardan biri kesinlikle Cahit
Külebi’dir.” 
 
Nevit Kodallı’dan Can Bonomo’ya Cumhurbaşkanlığı Büyük Edebiyat Ödülü’nden (1996) önce 1955’te Türk Dil Kurumu Edebiyat Ödülü’nü ve 1981’de
Yeditepe Şiir Armağanı’nı aldı. Külebi’nin “Atatürk Kurtuluş Savaşı”nda adlı yapıtı, Nevit Kodallı’nın Atatürk Oratoryosu’nun temelini oluşturuyordu.
 
Cem Karaca, Külebi’nin “Hikaye”sini kendisine sormadan alıp bestelediği için TV programında şairden özür diledi. Ancak sonra telif ödendiği ortaya çıkacaktı. Can Bonomo, Eurovision şarkısı “Love Me Back”i yazarken Cahit Külebi’nin dizelerinden etkilendiğini söyleyecekti.
 
Her yıl Tokat Yazarlar ve Şairler Derneği ile Niksar Belediyesi’nin iş birliğiyle Cahit Külebi Şiir Yarışması düzenleniyor.
 
ESERLERİ /
 
ŞİİRLERİ
 
l “Adamın Biri” (1946)
l “Rüzgâr” (1949)
l “Atatürk Kurtuluş Savaşında”
(1952)
l “Yeşeren Otlar” (1954)
l “Süt” (1965)
l “Şiirler” (1969)
l “Türk Mavisi” (1973)
l “Sıkıntı ve Umut” (1977)
l “Yangın” (1980)
l “Bütün Şiirleri” (1982)
l “Güz Türküleri” (1991)
l “Bütün Şiirleri” (1997)
 
ANI
 
l “İçi Sevda Dolu Yolculuk”
(1986)
 
DÜZ YAZI
 
l “Şiir Her Zaman” (1985)
l “Ece’nin Günlüğü”
ilgisinin pek az olduğunu savunuyordu:
“Gerçeğe sağlam bağlarla bağlanmıştır. Kaynağı milli sanattan gelir. Gözleri bağlı değildir. Ona nasıl yeni romantizm denilirse, yeni realizm de demek öylece doğrudur.”
 
Cahit Külebi, 1997 yılında, hayatının büyük bir kısmını geçirdiği Ankara’da hayata gözlerini kapadı. Tıpkı 20’li yaşlarının başında yazdığı Haziran şiirindeki “Belki de haziran / Bulacak naaşımı / Belki de haziran” dizelerindeki gibi ölüm onu haziran ayında buldu.