Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » 'Cam Kent'in sihirbazı: Paul Auster
Şubat 2017
'Cam Kent'in sihirbazı: Paul Auster
1940’lı yılların ortalarında New Jersey’de, Doğu Avrupalı göçmen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen ABD’li yazar Paul Auster, “Hayalim hep büyük bir yazar olmaktı ama pek çok kez hüsrana uğradım” diyor. Hemen hemen tüm kitapları Türkçeye çevrilen Auster, 3 Şubat’ta 70. doğum gününü kutladı
YEŞİM KASAP
“Sanat bir hastalıktır” demişti bir keresinde Paul Auster, yazma tutkusunu kast ederek. Yazar olmayı, 15 yaşında Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza”sını okuduğunda aklına koyduğunu anlatmıştı. Yarım asırdan fazla bir zaman geçmiş üzerinden. Bugün Paul Auster, yazar, çevirmen, şair, eleştirmen, yayıncı, yapımcı, senarist ve yönetmen sıfatlarını taşıyor; sayısız ödülün sahibi ve 40’tan fazla dile çevrilen kitaplarıyla dünya çapında tanınıyor. Türkiye dahil, başta Avrupa’da hatrı sayılır bir okur kitlesi var.
Son senelerde Auster, uzun sayılabilecek bir süre suskun kaldı, yedi yıl yeni bir roman çıkarmadı. Şimdi sessizliğini “4 3 2 1” ile bozdu. Seçkin Selvi'nin Can Yayınları'ndan Türkçeye çevirmeyi sürdürdüğü kitabı, günü gününe yazarın 70. doğum yıldönümünde 3 Şubat’ta okurlarla buluştu.
Auster, “En büyük eserim. Sanki hayatım boyunca bu kitabı yazmayı beklemişim gibi hissediyorum” diyor. Bundan böyle yazarlığının bu romanı kerteriz alınarak değerlendirilmesini umuyormuş. Fil benzetmesi yapıyor kitabı için, fakat “Umarım koşan bir fildir” diye de ekliyor.
"Çok çektim"
Kitabın yayımlanması vesilesiyle uluslararası basına verdiği röportajlarda sonunda, - kendisini hafife alanlara inat - Amerikalı 'ağır sıklet' edebiyatçılar ligine girmiş olmanın kendine güveni seziliyor; ununu eleyip eleğini asmış olmanın gönül rahatlığı hissettiriyor kendini sanki. Hatta, hiç yaş almıyormuş gibi bir intiba uyandıran Auster’ı en 'cool' haliyle, 40 yılı aşkın süredir yaşadığı New York-Brooklyn’deki evinde bir berjere oturmuş, bir elinde sigarası (elektronik sigarası; iki yıl önce sigarayı bırakmış), yeni kitabıyla ilgili gazetecilerle sohbet ederken gözünüzde canlandırabilirsiniz pekala.
Tabii dile kolay. Zira Auster’ın, kah kurgularında ipuçlarını verdiği kah anılarında açık yüreklilikle anlattığı 70 yıllık uzun bir hikayesi var. Hayatını anlatan bir belgeselde “Çok çektim, çok savaştım. Hayalim hep büyük bir yazar olmaktı ama pek çok kez de hüsrana uğradım” demesi boşuna değil.
Sportmen bir edebiyatsever
Tam adıyla Paul Benjamin Auster 1947 yılında, New York yakınlarındaki New Jersey’de orta halli Musevi bir ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Samuel ve ondan 13 yaş küçük annesi Queenie de ikinci kuşak Doğu Avrupa göçmeniydi.
Auster’ın hayatındaki önemli figürlerden biri, teyzesinin eşi Allen Mandelbaum’du. Mandelbaum, okumaya meraklı yetenekli bir çevirmendi ve 1959’da Avrupa seyahatine çıkmaya karar verdiğinde, sayısız kitaplarını baldızının evine bıraktı (Evet, “Ay Sarayı”nda da kahramana dayısından bir ev dolusu kitap miras kalmıştı). Paul için bulunmaz bir nimet! Yukarıda sözü geçen “Suç ve Ceza”dan yine çok etkilendiği “Çavdar Tarlasında Çocuklar”a kadar eniştesinin kitaplarının hemen hepsini hatim etti, sonra da kalemi kağıdı eline alıp şiirler yazmaya koyuldu. Ancak her ne kadar edebiyata olan tutkunusun fark etmiş olsa da Paul uzun seneler boyunca haham olmanın hayaliyle yaşadı.
Okul yıllarındaki bir diğer tutkusu da spordu. Beyzbol (beyzbol kitaplarında da sık sık karşımıza çıkıyor), basketbol ve Amerikan futbolunda çok başarılıydı. Sık sık kamplara gidiyor ve buralarda toplumun farklı kesimlerinden insanlarla karşılaşıyordu. 14 yaşındayken katıldığı yaz kampında yaşadığı trajik bir olay yazarda derin izler bıraktı. Öyle ki hemen her söyleşisinde bu anısına değiniyor: Aniden patlak veren fırtınadan kaçmaya çalışırken bir arkadaşı, yıldırım çarpması sonucu gözlerinin önünde öldü; kendisi de aynı akıbete uğramaktan kıl payı kurtuldu.
Bu olay hariç 'çıplak gözle' bakıldığında olağanüstü olarak nitelendirilebilecek bir şey olmadan yıllar birbirini kovaladı; ta ki Auster lisede okurken ebeveynleri boşanmaya karar verene kadar. Bağımsız ve neşeli bir kadın olarak anımsadığı annesi, balayından hemen sonra babasından ayrılmak istemiş, evliliğini yıllar boyunca güç bela sürdürmüştü.
Anne babasının boşanmasıyla sarsılan Auster, kendisinden üç yaş küçük kız kardeşiyle birlikte annesinin yanında yaşamayı seçti. Liseyi bitirdiği yaz Avrupa turuna çıktı. İspanya, İtalya, Fransa ve İrlanda’ya gitti. Özellikle Fransa’dan çok etkilendi. İlk romanı üzerinde bu seyahat esnasında çalışmaya başladı.
Paris yılları ve 'Cebi Delik' hayat
1965’te New Jersey’den Manhattan’a taşınarak İngiliz Dili ve Karşılaştırmalı Edebiyat okuyacağı Columbia Üniversitesi’ne kaydoldu. Başta Vietnam Savaşı protestoları olmak üzere, üniversitelerin şaha kalktığı yıllardı. Auster bir taraftan çeşitli işlerde çalışarak ekmek parası kazanmaya çalışırken gösterilerde de aktif olarak yer aldı, bu eylemlerde bir kez tutuklandı.
Columbia Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamlar tamamlamaz, 1970’lerin başında Paris’in yolunu tuttu. Yanında, okulda tanıştığı yazar Lydia Davis (Davis, 2013’te Uluslararası Man Booker Ödülü’nü kazandı) vardı. Auster, Fransızcadan tercümeler yaparken “Little Hand” diye bir dergi çıkardı ve aynı isimle küçük bir de yayınevi kurdu. 1972’de çevirilerinin yer aldığı kitabı “A Little Anthology of Surrealist Poems” yayımlandı.
Ama ikili ancak zar zor geçinebiliyordu. Böylece birkaç yılın ardından, ceplerinde sadece üç-beş dolarla geri döndüler; 1974 yılında da evlendiler. Akabinde oğulları Daniel dünyaya geldi.
Paul Auster enikonu beş parasız bir hayat sürüyor, geçim sıkıntısı çekiyordu. Nitekim “Cebi Delik”te, o yıllarda, aslında hep kaçındığı bir konu olan para meselesinden başka bir şey düşünemeyecek halde olduğunu yazacaktı.
Çaresizliğin verdiği yaratıcılıkla, “Action Baseball” adını verdiği, beysbola dayanan bir kağıt oyunu icat etti. Ne var ki bu oyunu piyasaya sürecek bir finansör bulamadı. Para kazanmak için birçok işe girip çıktı. Hatta annesinin ikinci eşi, üvey babası aracılığıyla Meksika Körfezi’nde bir petrol tankerinde bile çalıştı. Hatta orduya yazılmayı aklına koymuştu ki, piyangodan çıkan para çıkınca bu fikrinden vazgeçti.
O dönem özel hayatı da hayli çalkantılıydı. Oğlu astıma yakalandı. Davis ile inişli çıkışlı bir ilişkileri vardı, çiftin evliliği 1978’de boşanma ile sonuçlandı. Bu arada babası ansızın kalp krizinden vefa etti. (Auster, babasıyla sancılı ilişkisini ve kaybını, “Yalnızlığın Keşfi”nde uzun uzun anlatıyor.)
Tesadüf mü kader mi?
Derken Paul Auster’ın şansı döndü. 1982’de, Paul Benjamin mahlasıyla “Köşeye Kıstırmak” isimli polisiye romanını yayımladı. Princeton Üniversitesi’nde ders vermeye başladı ve nihayet 1986 yılında “New York Üçlemesi” ile beklediği çıkışı yaptı: Basılmadan önce yayınevlerinden 17 kez ret alan “Cam Kent” yayımlandı, peşi sıra “Hayaletler” ve “Kilitli Oda” geldi. Sonrası malum, ardı ardına kitaplar yazdı ve her biriyle başarısını daha da perçinledi…
New York bir tarafa, Paul Auster kitaplarının başlıca aktörleri tesadüfler, yazgı, ABD tarihi, başarısızlık, kendini gerçekleştirme, kimlik arayışı, hafıza yitimi… Auster aynı zamanda göndermelerin de ustası. Kitaplarında kendi hayatıyla veya başka yapıtlarla paralellikler, benzer isimler, tekrarlanan olaylar ve motifler göze çarpıyor.
Lakin yazarlığı konusunda ciddi bir fikir ayrılığı söz konusu. Kimileri, ABD’den ziyade Avrupa’da namı yürüyen yazarın girift olay örgüsü ve karmaşık ilişkileriyle okuru her daim şaşırtmayı başardığını söyleyerek övüyor. Bir de kurgu ve hikaye yaratımında başarılı olmadığını, okurunun zekasını hafife aldığını iddia edenler var…
Ancak Auster’ın sadık bir okur kitlesine sahip, üretken bir yazar olduğu su götürmez bir gerçek. 70 yaşını devirmiş olmasına rağmen 'yavaşlamaya' da niyeti yok. Yeni romanının tanıtımı için söyleşiler yapıyor, çeşitli etkinliklere katılıyor. Ayrıca gelecek yıl, sesini daha fazla duyurabilmek için, daha önce de iki dönem başkan yardımcılığı yürüttüğü PEN Amerika’nın başkanı olmayı planlıyor. Bize de “Nice yıllara Paul Auster!” demek düşüyor…
Hayatını kurtaran kadın Siri
Paul Auster, neredeyse 40 yıldır kendi gibi yazar olan, Norveç asıllı Siri Hustvedt ile evli. İkilinin yolları 1981 yılında bir şiir gecesinde kesişti; kısa bir süre sonra da nikah masasına oturdular. Çiftin 1987’de Sophie adını verdikleri kızları dünyaya geldi.
Auster, Hustvedt’i “Hayatımı kurtaran kişi” diye niteliyor. Tanıdığı en zeki insanlardan biri olduğunu, ondan çok şey öğrendiğini her fırsatta dile getiriyor. Nitekim Auster’ın kaleminden çıkan her şeyi ilk gören Siri Hustvedt oluyor, beğenmedikleri çöpü boyluyor.
Beyazperde ile imtihanı
Paul Auster, sinemada da adından söz ettiriyor. imdb’ye göre 11 filmin hikayesini/senaryosunu yazdı, dört filmin yönetmenliğini yaptı, iki yapımda rol aldı, iki kez yapımcı koltuğuna oturdu ve 30’dan fazla belgeselde, dizide boy gösterdi. “Şans Müziği” romanı 1993’te sinemaya uyarlanırken “Duman” (1995), “Surat Mosmor” (1995), “Köprüdeki Lulu” (1998) ve “Martin Frost’un İç Dünyası”nın (2007) yönetmenliğini yaptı.
Kavramsal sanatla temas
Auster’ın “Leviathan”daki Maria Turner karakterinin esin kaynağı kavramsal sanatın önde gelen isimlerinden biri olan Fransız Sophie Calle idi. Calle, Turner’ı 'taklit ederek' Auster’ın bu jestine karşılık verdi. Auster, kendisine başka fikirler de sunmasını isteyen Calle için “Gotham-Handbook”unu kaleme aldı. İkili, 2002 yılında “Double-Game” kitabını yayımladı.
Hayatının dönüm noktaları
* Evden kalemsiz çıkmıyor. Nedeni ise Auster’ın sekiz yaşındayken hayran olduğu beyzbol oyuncusu Willie Mays ile 'talihsiz' karşılaşması. Auster, gittiği bir New York Mets maçında tüm cesaretini toplayarak Mays’ten beysbol topunu imzalamasını istemiş ama ne Mays’in ne de Auster’ın anne babasının yanında kalem varmış. Auster ağlamaya başlamış gözyaşlarına hakim olamadığı için de kendinden nefret etmiş - ve o günden sonra yanında kalem olmadan evden çıkmamış. Neyse ki bu olaydan 52 yıl sonra Mays kendisine imzalı bir top hediye etmiş.
* 1970’li yılların başlarında Paris’te bir kafede Auster için çok önemli bir buluşma yaşandı. O zamanlar henüz genç bir yazar adayı olan Auster, hayran olduğu Samuel Beckett ile bir araya geldi. Lakin daha sonra Auster’ın anlatacağına göre, Beckett’in karşısında heyecandan nutku tutuldu.
* Günlerden bir gün Auster’ın telefon çaldı. Auster’ın tanımadığı, hattın diğer ucundaki kişi Pinkerton dedektiflik bürosuna ulaşmaya çalışıyordu. Biri yanlış bir telefon numarası çevirmişti, ama Auster bu telefonun ona “Cam Kent”i yazma fikrini verdiğini söylüyor.
* Auster kızının ismini koyarken, kendi yarattığı bir karakterden, “New York Üçlemesi”nin kahramanlarından Sophie Fanshawe’den ilham aldı.
* 2004’te, 16 edebiyatçıyla birlikte One Ring Zero grubunun “As Smart As We Are” adlı müzikal projesinde yer aldı. İki yıl sonra One Ring Zero ile birlikte kızı Sophie Auster’ın CD’si yayınlandı. Üç şarkının sözü, baba Auster’ın kaleminden çıkma.
* Bilgisayarı yok. Auster, dolma kalem veya kurşun kalemle, Fransa’dan almayı tercih ettiği, çoğunlukla kareli not defterlerine yazıyor, sonra bu notlarını 1960’lardan kalma Olympia marka daktilosuyla temize geçiriyor. Hatta daktilosuyla yaşadığı aşkı, ressam Sam Messer’ın katkılarıyla “The Story of My Typewriter”da anlattı.
* Auster’ın Wayne Wang ile yönettiği “Duman”, 45. Berlinale’den Gümüş Ayı ile döndü.
* Paul Auster ve Siri Hustvedt’e, birlikte Gap reklamlarında oynamaları için teklif geldi.
* Favori kahramanının Donkişot, favori anti-kahramanının ise Raskolnikov olduğunu; sağ veya diri, istediği yazarı davet edebilme lüksüne sahip olduğu yemeğin konuklarının Dickens, Dostoyevski ve Hawthorne olacağını söylüyor.
* Büyükbabası Great Zavello takma adını kullanan amatör bir illüzyonistmiş. Emekliye ayrıldıktan sonra, eski sekreteri Shirley ile birlikte New York civarında oturan yaşlıları evlerinde ziyaret ederek türlü numaralarla eğlendiriyormuş.
Türkçe külliyatı
"Köşeye Kıstırmak"
"Yalnızlığın Keşfi"
"New York Üçlemesi"
- "Cam Kent"
- "Hayaletler"
- "Kilitli Oda"
"Son Şeyler Ülkesinde"
"Ay Sarayı"
"Şans Müziği"
"Auggie Wren’in Noel Hikayesi"
"Leviathan"
"Yükseklik Korkusu"
"Kırmızı Defter"
"Timbuktu"
"Yanılsamalar Kitabı"
"Cebi Delik"
"Kehanet Gecesi"
"Brooklyn Çılgınlıkları"
"Yazı Odasında Yolculuklar"
"Karanlıktaki Adam"
"Görünmeyen"
"Sunset Park"
"İç Dünyamdan Notlar"
"Kış Günlüğü"
"Şimdi ve Burada: Mektuplar 2008 2011"