Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Sinema » 'Çocukken kendime verdiğim sözü tuttum'

'Çocukken kendime verdiğim sözü tuttum'

'Çocukken kendime verdiğim sözü tuttum'19 Ocak 2017 - 05:01
Oscar'ın En İyi Yabancı Dilde Film kategorisinde ilk 9 film arasında kendine yer bulan İsviçre yapımı 'Kabakçığın Hayatı'nı yönetmeni Claude Barras anlattı
NİL KURAL
 
Stop-motion animasyon ‘Kabakçığın Hayatı’ (Ma vie de Courgette) Cannes Film Festivali’nin Yönetmenlerin 15 Günü Bölümü'nde gösterildiği günden beri zorlanmadan kalpleri fethediyor. Claude Barras’ın yönettiği film, alkolik annesini kaybeden Kabakçık adlı çocuğun yetimhanede kurduğu yeni hayat ve arkadaşlıklar üzerine. Film, animasyon dalında Altın Küre adayı olmasının ardından İsviçre’nin En İyi Yabancı Dilde Film dalındaki adayı olarak bu daldaki dokuz filmlik uzun listeye de seçildi. Şu an Türkiye’de gösterimde olan Fransa-İsviçre ortak yapımı filmi, Barras’la konuştuk.
 
Filmin elde ettiği başarı sizin için şaşırtıcı mıydı?
 
Filmimi bütün izleyicilere hitap etmesini düşünerek çektim, sadece çocuklara değil. Filmin başarılı olmasını istiyordum ama açıkçası benim başarı beklentimi çok aştığını da söylemeliyim.
 
Sizce bu kadar geniş bir kitleye hitap etmesinin nedeni nedir?
 
Bilmiyorum ama belki bu kadar yankı uyandıran bir filme imza atmak hayatta bir kez olabilecek bir şeydir. Ya ben doğru insanları buldum ya da doğru insanlar beni buldular bilmiyorum, ama her adımda işler yolunda gitti. Pozitif birlikteliklerin ve ekip içinde bir güven ortamı oluşması belki de başarının altındaki nedendir. Céline Sciamma'nın senaryosu da etkili oldu. Celine’nin başardığı, her şeye hafif bir dokunuş katabilmek. En ciddi anların ortasına bir gülümseme veya mutlu anların içine bir nostalji dahil edebiliyor.
 
 
Filmin nostaljisi, onu yetişkinler için daha çekici kılıyor, değil mi?
 
Filmi hem çocuklara hem yetişkinlere hitap eden tek bir bütün olarak tuttuk. Bir okuması olsun istedik. Ama şunu fark ettim: Yetişkinler filmde çocukluk dönemlerine dair bir nostalji hissedip ağlıyorlar. Çocuklar ise filmden geleceğe dair sorularla çıkıyorlar. Mesela Simon’ı da evlat edinen olacak mı gibi...
 
Film, zor çocukluklardan bahsetse de sonunda umut vermesi  etkisini arttırmış olabilir mi?
 
Kesinlikle. Dünyayı olduğu gibi görmemiz gerektiğini düşünüyorum, acımasızlıklarıyla. Ama bu, umut etmekten vazgeçmemiz, birbirimize destek olmamamız anlamına gelmiyor. Film, Avrupa’da, ABD’de, Asya’da ve Güney Amerika’da gösterildi ve dünyanın her yerindeki izleyiciye hitap etti. Bunun insanların umut ihtiyacından da kaynaklandığını düşünüyorum. Ama dünyanın her yerinde bu kadar umuda tutunmaya ihtiyaç olması da iyi bir haber değil sanırım.
 
Filmin görselliğini nasıl oluşturdunuz?
 
İllüstrasyon dünyasından geliyorum, bu alanda okudum ve çalıştım. Bu yüzden filmin karakter tasarımları ve karakterlerin kuklalarını bizzat ben tasarladım ve yaptım. Filmin çekimleri sırasında animasyonları ben yapmadım, tek yaptığım soruları yanıtlamaktı. Ama çok fazla soru yanıtladım. Karakterlerin sade ve dışavurumcu olmasına çalıştım ki duyguları güçlü bir şekilde ifade edebilsinler. Film duygular üzerinden ilerlediği için yüzü olabildiğince geniş tuttum ama dengeyi de göz ettim. Yüzlerde birkaç yere dokunarak ifadenin değişebilmesine dikkat ettim.
 
Gilles Paris’nin kitabında sizi bu uyarlamayı yapmak için çeken etkenler neydi?
 
Ailem çiftçiydi ve doğa içinde çok mutlu bir çocukluk geçirdim. Çocukken etrafımda olan veya duyduğum çok zor çocukluk hikayeleri oluyordu. Bunlar beni çok etkilerdi. Çocukken kendi kendime bir söz verdim, sorun yaşamış çocuklarla çalışacağıma. Sosyal bir işte mesela. Ama hayatım farklı bir yöne gitti. Bu kitabı okuduğumda başta fark etmedim ama çocukken kendime verdiğim bu sözü tutma imkanı vardı. Kitap, şiddete maruz kalmış ama sorunlarını dayanışma ve birlik olarak çözmeye çalışan çocuklardan bahsediyor. Çocuklar bu şiddet ortamından kaçıp birlikte huzurlu ve barışçıl bir ortam buluyor.
 
 
'Kendimi Kabakçık'a yakın hissediyorum'
 
Siz kendinizi hangi karaktere yakın hissediyorsunuz?
 
Kabakçık’a yakın hissediyorum. Çünkü ailem çiftçi olmasına rağmen babam resim çizerdi ve bana da çizmeyi o öğretti. Dünyayı Kabakçık gibi çizerek anlamlandırdığım için kendimi ona yakın görüyorum. Kendi bir yönden Simon’a da benzetiyorum çünkü grubun sert tipiydim, ama bu sertlik duygusallığımı gizlemek içindi.