Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Sinema » ‘Çeşitli maskelerle kendimden bahsediyorum’

‘Çeşitli maskelerle kendimden bahsediyorum’

‘Çeşitli maskelerle kendimden bahsediyorum’07 Ağustos 2017 - 05:08 | Marion Cotillard ve Charlotte Gainsbourg, Arnaud Desplechin'in yönettiği 'İsmail'in Hayaletleri'nde.
Ünlü Fransız yönetmen Arnaud Desplechin, Türkiye’de gösterime giren yeni filmi ‘İsmail’in Hayaletleri’nin otobiyografik yönlerinin ağır bastığını söylüyor
NİL KURAL
 
Aralarında ‘The Sentinel’ (1992) ve ‘Un conte de Noël’in (2008) de olduğu filmlerle Fransız sinemasının özgün yönetmenlerinden birine dönüşen Arnaud Desplechin’ın yeni filmi ‘İsmail’in Hayatletleri’ (Les Fantômes d'Ismaël), Türkiye’de 4 Ağustos’ta gösterime girdi. Filmin aralarında Mathieu Amalric, Marion Cotillard, Charlotte Gainsbourg ve Louis Garrel’in de bulunduğu iddialı bir oyuncu kadrosuyla bu yılki Cannes Film Festivali’ni açtı.Yönetmen İsmail’in (Amalric) yeni sevgilisi Sylvia’yla (Gainsbourg) hayatını sürdürürken yıllar önce kaybolmuş eski eşi Carlotta’nın (Cotillard) dönmesi üzerinden ilerleyen filmi Cannes’da Desplechin’la konuştuk.
 
Arnaud Desplechin.
 
Filmin uzun ve kısa versiyonlarından bahsedebilir misiniz?
 
‘Orijinal versiyon’ adını verdiğim, Fransızca konuşanlara hitap ettiğini düşündüğüm bir uzun versiyonu var. Diğeri, Cannes’ın açılışında gördüğünüz ise daha evrensel olan kısa versiyonu. Evrensel versiyonu aşk üçgenine daha odaklanıyor ve içinde boşluklar olmasına rağmen hikâyenin ana hatları sunuyor. Buna daha duygusal versiyon da diyebilirim. Fransa’da iki versiyonu da gösterime girdi ama dünya genelinde kısa versiyonu gösterilecek.
 
Filmde hangi karaktere kendinizi yakın hissediyorsunuz?
 
Hepsine. Louis Garrel basın toplantısında açıkladı filmin ne kadar otobiyografik olduğunu. Çeşitli maskelerle kendimden bahsediyorum. Yan roller, küçük bölümler de benden izler taşıyor. O kadar bencilim ki bir tek kendimden bahsedebiliyorum! Filmin finalinde Sylvia filmi kapatıyor; izleyiciyle konuşan o. Filmin başında ana kahramanın İsmail olduğunu düşünüyorsunuz ama hayır değil. Filmin finalinde bize gerçeklerden bahseden aslında filmin ana kahramanı diye düşünülebilir. Bu da, kime yakın hissettiğimi de açıklıyor denebilir.
 
İzleyicileri şaşırtmayı seviyor musunuz?
 
Hem de nasıl! İzleyicinin labirentlerde kaybolması fikrini çok seviyorum. Diğer yandan izleyicinin kendisini kaybolmuş hissetmesinden hoşlanmıyorum. Dolayısıyla izleyiciyi elinden tutup o labirentlerde gezdirdiğim filmler çekmek istiyorum. İşim bu!
 
Filmin yan bir casusluk hikayesi var. Casuslarla ilginiz nasıl başladı?
 
John Le Carre’la... İkiye bölünmüş bir ülkede doğdum ve doğu ile batı tamamen birbirinden ayrılmıştı. Bir anda duvar yıkıldı. Tek bir Avrupa mıyız, yoksa iki parça mıyız? Çocukluğumda bu düşünce beni çok heyecanlandırır. Ama bu meseleyi politikayla değil, çocukluğumdan itibaren okuduğum casusluk romanlarıyla öğrendim. Hala tek bir Avrupa’dan bahsedilemeyeceğini düşünüyorum. Bir kıtada bence şu anda da iki dünya yer alıyor.
 
Filmin Hitchcock’un ‘Vertigo’suna bağlantıları yazıldı.
 
Amacım değildi ama bunu seve seve kabullenirim. Fikirlerin aklıma nasıl geldiğini bilmiyorum. Bir iki cümle aklıma geliyor ve senaryo oluşuyor. Sinefil olduğumu inkar edemem. Dolayısıyla bu fikirlerin aklıma gelmesinde Hitchcock’un da aralarında olduğu yönetmenlerin payı tabii ki vardır.
 
Filmin özellikle müzik kullanımda da bir kara film havası seziliyor.
 
Elbette. Kara filmler benim en sevdiğim dönemlerden. Şimdilerin popüler Amerikan sineması yaratıcılığını kaybetti. Ama klasik Amerikan sinemasının zamana direnen gücü tartışılmaz. 
 
‘İyi izleyici olmayı biliyorum’
 
Hâlâ filmlere gidiyor musunuz?
 
Paris’te yaşıyorum ve tabii ki filmlere gidiyorum! Gerçek hayata hayran değilim. Gerçek hayatın sinema perdesine yansımasını tercih ederim. Hayatın içinde işe yaramaz biriyim ama sinemada iyiyim, sinema salonunda iyi bir izleyiciyim. İşimi nasıl yapacağımı biliyorum bir izleyici olarak.