Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Sinema » “Bütün filmlerimde ana karakter kadın olacak”

“Bütün filmlerimde ana karakter kadın olacak”

“Bütün filmlerimde ana karakter kadın olacak”17 Şubat 2017 - 11:02 | Özgür Çevik, Ceylan Özçelik ve Algı Eke, 'Kaygı'nın Berlin Film Festivali'ndeki gösterimindeydi.
Bu yıl 67. Berlin Film Festivali'nde Türkiye'den gösterilen tek film olan 'Kaygı'yı yönetmeni Ceylan Özgün Özçelik anlattı
NİL KURAL
 
67. Berlin Film Festivali’nde gösterilen Türkiye yapımı tek film Ceylan Özgün Özçelik’in yönettiği ‘Kaygı’ydı. Panorama bölümünde gösterilen film, medyada çalışan Hasret’in kabuslarının peşinden gitmesi ve ailesiyle ilgili unutulan bir konuyu hatırlama çabalarına odaklanıyor. Filmi Berlin’de Özçelik’le konuştuk.
 
‘Kaygı’nın çıkış noktası neydi?
 
2010 sonunda yeni bir eve taşınmıştım ve neden bilmiyorum ev üzerimde bir baskı kurmuştu. Kötü bir şey olacağı korkusuyla kendimi eve kapatmaya başladım. Mümkün olduğunca dışarı çıkmıyordum. İlk fikir böyle çıktı, kendini eve kapatan bir kadından hareketle... O sıralarda bir janra filmi yapmak istediğimi zaten biliyordum. Apartman ve ev mevzusuna geçmişin sızdığı bir mekân olarak yaklaşmayı düşündüm. Roman Polanski ve Andrzej Zulawski filmlerini düşündüm. Biçim olarak Chantal Akerman’ın ‘Hôtel Monterey’ini çok beğeniyordum. O dar koridorlardaki yavaş hareketler, uzun takipler çok hoşuma gidiyordu. Defalarca tekrar tekrar izleyerek etüt etmeye çalıştım. İşin görsel kısmına yüklendim bu konularda hikayelerden ziyade. Çünkü Türkiye’ye has bir hikâyesi olmasını tercih ediyordum filmin. İşte tam o noktada da unutma mevzusunu düşünmeye başladım ve nereye kadar unutulabilir sorusunun peşine düştüm. Nereye kadar unutabiliriz sorusunun çok travmatik bir karşılığını buldum. Onun izini sürerek filmdeki alternatif Türkiye’yi ortaya çıkardım. Filmde kurgulanmış bir Türkiye var. Daha kapalı ve her şeyi unutmuş olan bir Türkiye. Fakat bir kadın hatırlama çabasında. Geçmiş o kadının kendini kapattığı evinde ortaya çıkıyor. 
 
Katliamların, yaşanan trajedilerin toplumsal hafızada kaldığını düşünüyorsunuz.
 
Kesinlikle. İstediği kadar dış etkenler size bir şeyleri unutturmaya çalışsın, mutlaka geri gelir hafıza. Yaşadığımız karanlık olayları kabuslarımız olarak adlandırıyor film. Ben de öyle devam edeyim, kabuslarımız ne kadar bastırılmaya çalışılsa da, tarih yeniden düzenlenmeye, silinmeye çalışsa da mutlaka bir yerden çıkar. Film, toplumun bu yansımasından yola çıkarak bu durumun bir kadınla izini sürüyor. 
 
Janr sinemasıyla ilişkinizden bahsedebilir misiniz?
 
Sinema yazarlığı geçmişim ve sinema programı yapmam dışında sinefilim. Herkesin özellikle taptığı bir tür oluyor, benimki de gerilimdi. ‘Kaygı’ya tam bir gerilim diyemem ama onu gerilim yapan içerdiği tedirginlik duygusu. Gerilim her zaman korku türünün bir alt versiyonu değildir aslında. Aynı zamanda tetikte kalarak bir şeyi izleme halidir. Ona yakın bir şey yapmak istedim. Uzun planların çok hayranıyım, çünkü eğer bir sahne kesmeden götürme şansı veriyorsa bence öyle çekilmeli. Minimalizmden yana değilim. Film yapmaya devam ettikçe filmlerimde minimalizmi göremeyeceksiniz çünkü kameranın hareket etmesinden yanayım. Karakterin ne gördüğünü göstermeyi de çok seviyorum. Biçimi çok önemsiyorum. 
 
Berlinale’ye seçilince nasıl hissettiniz?
 
İnanılmaz mutlu oldum. Sürecin başından beri işin içinde olan bir arkadaşım “Adalet diye bir şey varmış” dedi. O söyleyince fark ettim. Hepimiz beş yılda film yapıyoruz, herkes için film çekmek zor ama ben kendi özelimde ve kendi ekibimle ilgili bir yorum yapabilirim. Ekibime sonunda bu mutluluğu yaşatabildiğim için çok mutluyum. 
 
Gösterimlerde nasıl tepkiler aldınız?
 
13 Şubat’taki gösterimin ardından olan soru cevap inanılmazdı. Evrensel olarak anlaşılabilecek mi gibi bir endişe oluyor. Dünkü soru cevapta çok iyi anlaşıldığını fark ettim. Detaylara odaklanan sorular geldi, bu bizi çok mutlu etti. Röportaj olarak da çok ilgi var. 
 
Türkiye sinemasında kadın yönetmenlerin azlığı ve erkek karakterleri merkeze alan filmlerin ağırlığı malum. Bir kadın karakteri merkeze alan bir kadın yönetmen olarak ne demek istersiniz?
 
Benim bütün filmlerimde ana karakter kadın olacak. Şu an önümde dört filmi hazırladım duruyor, yıllardır çekmeye çalışıp olamadığı için dört film hazır. Şimdi ilkini çektik ve devamı bekliyor. Bundan sonraki film 12 kadın karakterden oluşuyor. Ekipte de mümkün olduğunca özellikle kadınlarla çalışmak istiyorum.
 
 
"O kadar duru oynadı ki"
 
Başroldeki Algı Eke, komediyle tanıdığımız bir oyuncu. İlk kez dram yönü ağır basan bir rolde görüyoruz. Nasıl birlikte çalışma kararı aldınız?
 
2012’de ilk taslağı yazmıştım ve iletişimde olduğum başka bir oyuncu vardı. Ara ara buluşup konuşuyorduk. 2015 yılında işler ciddiye binerken rol aldığı dizi çekimlere dört gün verelim dedi ve bu yeterli değildi. Bu yüzden olamadı. Panik oldum, hazırlıklarım tamamdı ama başrol oyuncum yoktu. Kasting direktör dahil hepimiz oyuncu bakarken peyzaj mimarı olan bir arkadaşım “Hiç ‘Galip Derviş’ dizisini izledin mi?” diye sordu, “Algı’yı düşünmez misin?” dedi. Aslında komedi oyuncuları bedenlerini daha farklı kullanabiliyor. Jim Carrey’i hatırlayın. Aynı şey Algı’yla da oldu. Çok küçük bir test çekimi yaptık. Hasret buymuş dedim. Algı’nın oyununda en çok şunu sevdim, hiç nevrotik oynamadı. Nevrotik oynamaya çok uygun bir karakter, sürekli bir paranoyanın içinde. O kadar duru oynadı ki...