Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Sanat Terimi » Edebiyat-ı Cedide

Edebiyat-ı Cedide

Edebiyat-ı Cedide10 Kasım 2012 - 01:11

Edebiyat-ı Cedide (Osmanlıca "Yeni Edebiyat"): 1896-1901 yılları arasında Recaizade Mahmut Ekrem’in çabasıyla, "Servet-i Fünun" dergisi etrafında toplanan sanatçıların Batı etkisinde geliştirdikleri bir edebiyat akımı.

"Servet-i Fünun" edebiyatı 1896 yılında Hasan Asaf adlı bir gencin, Malumat dergisinde yayınlanan “Burhan-ı Kudret” şiiriyle başladı. Şiirin; “Zerre-i nurundan iken muktebes / Mihr ü mehe bakmak abes” beytindeki “abes / muktebes” kelimeleri, eski - yeni tartışmasını beraberinde getiriyordu. Tartışmanın özünde, "abes" kelimesinin "peltek s" (ث), "muktebes" kelimesinin ise "ince s, sin" (س) harfiyle bitmesi ve aslında bu iki kelimenin görsel olarak kafiye oluşturmaması vardı. Eski şiir anlayışındaki sanatçılar kafiye oluşturacak sözcüklerin yazılışlarının aynı harfle kurulması gerektiğine inanıyor, Hasan Asaf’ın kafiyeyi bilmediğini ve sanatın göz için olduğunu söylüyordu. Hasan Asaf ise, Recaizade Mahmut Ekrem'i örnek vererek "şiirin göz için değil, kulak için olduğu" fikriyle seçimini savundu.

Bu tartışmanın sonunda yenilikçi grup "Servet-i Fünun" dergisi etrafında toplanarak yeni bir edebiyat anlayışı geliştirdi. Aslen bir bilim dergisi olan "Servet-i Fünun", Recaizade Mahmut Ekrem’in, derginin sahibi Ahmet İhsan’ı ikna etmesiyle birlikte edebiyat dergisine çevrildi. Tevfik Fikret yönetiminde çıkan dergi 256. sayıdan itibaren edebiyat dergisi olarak çıkmaya başladı.

“Sanat için sanat” anlayışına sahip olan Servet-i Fünun sanatçıları daha çok şairlerden oluşur. Yapılan yenilikler de daha çok şiir üzerinedir. Ancak bunun yanında roman ve öykü de gelişmiştir. Tiyatro, eleştiri ve mizah gibi türler geri planda kaldı. Şiirde parnasizmin ve sembolizmin, öykü ve romanda realizmin etkisi görülür. Şiirde konu bütünlüğü ilk defa bu dönemde sağlandı ve aruz ölçüsü kullanılarak, kafiye kulak içindir anlayışı benimsendi. Edebiyat-ı Cedide sanatçıları şiirde 3 değişik biçim kullandılar. Bunlar; Batı’dan aldıkları “sone” (iki dörtlük ve iki üçlükten oluşan şiir biçimi) ve “terza rima” (üçer dizelik bentlerle yazılan, dizelerin birer atlayarak birbiriyle kafiyeli olduğu (A-B-A, B-C-B), İtalyan edebiyatından alınan bir şiir biçimi), Divan edebiyatından aldıkları müstezat (her dizeye ekli bir küçük dizeden oluşan şiir biçimi) ve tamamen kendilerine has biçimlerdi.

Fransız edebiyatının etkisinde gelişen Servet-i Fteraünun edebiyatı sanatçıları, Osmanlıca kelimelerin yanı sıra Fransızca kelimeler ve yeni tamlamalar da kullandılar. Sadelikten uzaklaşılan ve ağdalı bir dilin kullanıldığı bu dönem edebiyatına “salon edebiyatı” da denir. Bu dönemde verilen eserlerde anlam kapalılığı ve bireyin iç dünyasına yönelim göze çarpar. Buna örnek olarak Türk edebiyatının ilk psikolojik romanı kabul edilen Mehmet Rauf’un “Eylül” romanını gösterebiliriz.

Bu dönemde verilen eserlerde karamsarlık, hastalık, ümitsizlik ve içe kapanma göze çarpar. Bu karamsar düşüncelerin altında dönemin siyasal çöküşü yatmaktadır. Servet-i Fünun edebiyatı Osmanlı’nın diğer ülkelerce “hasta adam” olarak nitelendirildiği döneme denk düşer. Sanatçılar, siyasal baskılardan dolayı sosyal konulardan çok, bireysel sorunlara ve konulara yöneldiler. Toplumsal konuları es geçmelerinin bir diğer nedeni ise Edebiyat-ı Cedide sanatçılarının mektep eğitimi görmüş olmaları ve toplumsal sorunlardan kopuk yaşamalarıdır.

1901 yılına kadar faaliyetlerini sürdüren Edebiyat-ı Cedide akımı, Hüseyin Cahit Yalçın’ın Fransızcadan çevirdiği “Edebiyat ve Hukuk” başlıklı makalenin dergide yayınlanması ve dönemin padişahı II. Abdülhamit’in bu makaleyi kışkırtıcı bulması nedeniyle son buldu. Dergi kapatılarak Servet-i Fünun faaliyetlerine son verildi.

Dönemin öncü sanatçıları

Tevfik Fikret.


(Mehmet) Tevfik Fikret (1867 – 1915) : 1896 yılında "Servet-i Fünun" dergisinin başyazarı oldu. Şiirlerinde aruz ölçüsü kullanarak Servet-i Fünun şiirine şekil ve konu olarak birçok yenilik getirdi. Bireysel konuların yanı sıra sosyal konuları da işledi. Şiirlerinde parnasizmin ("sanat için sanat" düsturu) etkisi görülür.

İnanmak İhtiyacı

Bütün boşluk : zemin boş, asuman boş, kalb ü vicdan boş ;
Tutunmak isterim, bir nokta yok piş-i hasarımda.
Bütün boşluk : döner bir hiçi-i müthiş civarımda;
Döner beynim beraber; ihtiyarım, sanki bir sarhoş ,
Düşer lagzidepa, her saha-i ümmide bir kerre...
Bu yalnızlık, bu bir gurbet ki benzer gurbet-i kabre ;
İnanmak...işte bir aguş-i ruhani o gurbette...

Karanlık : her taraf, herşey karanlık, bir hazin yelda !
Karanlık : fehm-ü daniş,akl-ü istihraç hep muzlim;
Bütün ruhumda müz'iç bir cemadiyyet olur naim,
Kesafetten ibaret bir tecelli arzeder eşya,
Hakikat zahir olmaz dide-i idrake bir zerre...
Bu vehmalud bir zulmet ki, benzer zulmet-i kabre ;
İnanmak...işte şehrah-ı nurani o zulmette...

Tevfik Fikret, 1897

Halit Ziya Uşaklıgil.


Halit Ziya Uşaklıgil (1867 – 1945):

Servet-i Fünun edebiyatının en önemli romancısıdır. Eserlerinde realizm ve natüralizm etkisi görülür. Servet-i Fünun edebiyatına "Mai ve Siyah" eseriyle katıldı ve modern anlamdaki ilk romanları yazdı. Romanın yanı sıra hatırat, tiaytro ve öykü türünde de eserler verdi. Eserlerinde dönemin karamsarlığının izleri görülür.

Eserleri: Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar, Ferdi ve Şürekâsı, Kırk Yıl (hatırat), Saray ve Ötesi (hatırat),Bir Ölünün Defteri.

Mehmet Rauf.


Mehmet Rauf (1882 – 1918):

Servet-i Fünun edebiyatının ikinci önemli ismidir. “Eylül” romanı, Türk edebiyatında ilk psikolojik roman örneğidir. Eserlerinde çoğunlukla romantik duyguları, aşkları ve hayalleri işlemiştir. Mehmet Rauf'un "Servet-i Fünun" dergisinde yayımlanan şiirleri, genelde düzyazı şiir şeklinde yazılmıştı.

Eserleri: Ferda-yı Garam, Genç Kız Kalbi, Define, Son Emel, Üç Hikâye, Hanımlar Arasında.

Hayalin

Bazen günler, bir çok günler geçiyor da hayalini görmek için zihnimi o kadar yorduğum halde hiçbir şey, hayır, ne gözlerin, ne dudakların, nesaçların, hiçbir şey beni taltif etmiyor; güya sen yaşamamışsın, birkaç ay hayatını benimle beraber geçirmemişsin, nazarıma bir yadigâr bırakmamışsın gibi hiçbir şey beni taltif etmiyor. Sonra nâgâh, bir saniye hiç umulmaz bir saniye geliyor, bütün vücudunla, hattabütün sihirlerin, bütün tebessümlerin, bütün gamzelerinle tecessüm ediyorsun; gözümünönünde yaşıyorsun, senin huzur-ı hararetinde eriyorum.

Bu saniyeler acaba ben aklına geldiğim saniyeler midir?... Eğer öyle ise ayrılırken verdiğin o vaadleri aldatıp beni ne kadar, ne kadar az düşünüyorsun, ey güzel kadın!

Mehmet Rauf, Servet-i Fünun Dergisi, No: 337, 14 Ağustos 1313 (26 Ağustos 1897).


Cenap Şahabettin.

Cenap Şehabettin (1870 -1934):

Servet-i Fünun döneminin önemli isimlerinden olan şair, aşk ve tabiat konulu şiirleriyle sembolizmin öncüsü sayılır. Şiirlerinde aruz ölçüsü kullanarak ahenge ve müzikaliteye önem verdi. Parnasizm akımı etkisinde de eser veren sanatçı, 1908’den sonra düzyazıya ağırlık verdi.

Eserleri: Hac Yolunda (gezi), Avrupa Mektupları (gezi), Evrak-ı Eyyam (makaleler), Tiryaki Sözleri (vecizeler), Yalan (oyun), Körebe (oyun).


Senin İçin

Sesin işler gibi bir şuh kanat gamlarıma
Seni dinlerken olur kalbim uçan kuşlara eş,
Gün batarken sanırım gölgeni bir başka güneş;
Sarışınlık getirir gözlerin akşamlarıma.

Doğuyor ömrüme bir yirmi sekiz yaş güneşi
Bir kuş okşar gibi sen saçlarımı okşarken.
Koklarım ellerini gülleri koklar gibi ben;
Avucundan alırım kış günü bir yaz ateşi.

Gönlüme avdet eder her unutulmuş nisan
Ne zaman gençliğini yolda hıraman görsem.
Eskiden pembe dudaklarda dağılmış busem
Toplanır leblerime, bir gece dalgın dursan.

Seni zambak gibi gördükçe açık pencerede
Gül açar bahtımın evvelki hazanlık korusu
Genç eder ufkumu hülyalarımın genç kokusu;
Sorarım ak saçımın örttüğü yıllar nerde?

Cebhemi varsın o solgun seneler soldursun
Yeni yıldız gibi doğdukça güzel her akşam,
Gençliğin böyle benimken kocaman, hiç kocamam
Ruhum, ölsem bile ben, sen yaşayan ruhumsun.