Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Sahne Sanatları » Yenilgiye karşı Çehov'la gülmek

Yenilgiye karşı Çehov'la gülmek

Yenilgiye karşı Çehov'la gülmek14 Kasım 2017 - 11:11 | Ecem Uzun, oyunculuğa hevesli genç Nina rolünde.
21. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında tiyatroseverlerle bugün ve yarın Zorlu PSM'de buluşacak 'Martı', Serdar Biliş'in güncel yorumuyla sahneleniyor. Milliyet Sanat dergisinde oyuncularla yapılan bir röportaj yer alıyor
ADALET ÇAVDAR
 
Pürtelaş Tiyatro, Tiyatro Festivali'nde Anton Çehov'un ölümsüz oyunu 'Martı'yı sahneliyor. Ahmet Sami Özbudak'ın çevirisiye oynanan oyunu Serdar Biliş sahneye koyuyor. Sahne ve kostüm Tasarımı Gamze Kuş'a, müzik Çiğdem Erken'e, koreografi Tuğçe Tuna'ya, ışık tasarımı Cem Yılmazer'e ait. Boran Kuzum, Ecem Uzun, Fırat Tanış, Gonca Vuslateri, Kayhan Açıkgöz, Serdar Orçin, Sevil Akı, Şerif Erol, Tilbe Saran, Yasin Bardakçı, Cem Cücenoğlu'nun rol aldığı oyunun provalarını ziyaret ettik.
 
'Martı' güncelliğini yitirmeyen bir oyun, her yıl çeşitli sahnelerce oynanır, siz neden sahnelemek istediniz?
 
Serdar Biliş: 'Martı', gençlik hakkında bir oyun. Kaybolma ihtimali olan bir genç kuşak var içinde. Biz de gelecek umudunun yeşerdiği bir anda yaşamıyoruz. Birçok genç insana “Gelecek nedir?” diye sorsak “Biraz karanlık” der. Çehov’un yazdığı dönemde de bu vardı toplumda. Yenilgi hissiyle trajikomik bir şekilde baş ediyor. Biz de onun yolunda oyunu absürd komedi olarak ele alıyoruz. Hep söylenir ya, komedisi vardır Çehov’un. Kendisi de söyler bunu, "Hikâyeler komedi, neden herkes ağlıyor?" diye. Onun ışığında Beckett’e uzanan bir absürdizm yapıyoruz. Çok gülecek insanlar.
 
Oyunun metninde bir değişiklik yaptınız mı?
 
Serdar B: Metnin özüne sadık kalarak güncel bir dil kullanıyoruz. Zaten Çehov da zamanında güncel bir dil kullanıyor. Sıradan insana sahnede kahraman olma şansını veren ilk yazarlardan.
 
Serdar Biliş ve oyuncular, Çehov'un komedisini öne çıkaran bir tarzı benimsemişler. Fotoğraf: Hüseyin Özdemir.
 
Neler konuştunuz oyunun üzerine çalışırken, neler keşfettiniz?
 
Ecem Uzun: Kayıp gençlik üzerine konuşmalarımız oldu. Oyunda kaybolan bir sürü genç insan, yaşları ne olursa olsun yaşamak isteyen insanlar var ve bir şekilde hayatlarının ellerinden kaydığını görüyoruz. Arzuları için, o arzularını gerçekleştirmek için durmadan didinen, çaba gösteren insanlar. Bu debelenme onların trajedisi oluyor. Biz oyunun içinde çok açık bir komedi görüyoruz ama kendi içinde aslında acı çeken, arzularına ulaşmak için, birbirleriyle iletişemedikleri için sancı çeken bir sürü insan ve bunların ilişkileri var.  
 
İnsanlara, sosyal hayata baktığımızda bizim Çehov’da her daim oynanabilir dediğimiz şey sizce nedir?
 
Tilbe Saran: Bir kere kuşak çatışması, kuşaklararası iletişim ve dil farklılığı... Eskilerin kendi dönemleri ve kendi yaptıklarını daha kıymetli bulmaları, gençlerin buna tepki duyması değişmeyecek bir şey. Buradaki karakterlerin ortak yanı görülmek, duyulmak, anlaşılmak ve sevilmek istemeleri. Bu da insanın özü. 
 
Boran Kuzum: Bir meslek seçiyoruz. Olmak istediğimiz yere gelmek için çaba sarf ediyoruz. Ama çoğu insan mutsuz, çünkü aslında ihtiyacı olan bir şeyi doyuramıyor. Benim karakterim Treplev için de bu böyle. Büyük arzuları var. Tutkulu olduğu bir meslek var. Çok küçük ve kapalı bir yerde yaşıyor ve hayal gücü o yere sığmıyor. Sevdiği kadın tarafından terk ediliyor. Annesi onu sevmiyor. Kendini yazmaya veriyor. İki sene sonra biraz başarılı oluyor ama içinde doyuramadığı bir şey var. Bunun eksikliğinden dolayı hayatına son vermeye karar veriyor. Çok zenginlikle çok fakirliğin ruhta açtığı boşluk aynı.
 
Ecem Uzun ve Gonca Vuslateri. Fotoğraf: Hüseyin Özdemir.
 
'Kendi Arkadina'mı arıyorum'
 
Siz 17 sene önce 'Martı'da Nina’yı oynuyordunuz. Nasıl görüyorsunuz Ecem Uzun'un Nina’sını? 
 
Tilbe S.: Çok kıskanıyorum. O 'Martı'nın benim için anlamı çok farklı. İlkinde hocalarımla oynuyordum, Ecem gibiydim ve benim tarihimde çok önemli bir andı. Bir Rus yönetmenle oyunu anlamaya çabalamıştık. Şimdiden baktığımda pek çok şeyi es geçtiğimi görüyorum, o gün neyi, ne kadar taşıyabiliyorsam o kadarını fark edebildiğimi. Arkadina şöyle bir zorluk barındırıyor benim için, hiçbir zaman unutamayacağım Yıldız Hoca’nın Arkadina’sı var ruhumun içinde. Kendi Arkadina’mı arıyorum. Ona duyduğum sevgi, saygı, hürmet artıyor bu arama sırasında. Arkadina’nın hep sahnede kalmayı istemesi gibi hep bu provada kalmak istiyorum.