Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Sahne Sanatları » “Nefrete nefretle karşılık vermeyin”

“Nefrete nefretle karşılık vermeyin”

“Nefrete nefretle karşılık vermeyin”06 Mart 2018 - 05:03
Aliya İzzetbegoviç'in çalkantılı hayatından kesitler tiyatro sahnesine taşındı. Elçin Gürler’in yazıp Devlet Tiyatrolarının deneyimli ismi Hidayet Erdinç’in yönetmenliğini yaptığı “Aliya” oyunu bu sezonun iddialı yapımlarından.
UĞUR UGAN
 
Aliya’nın hayat mücadelesini ve felsefesini anlatan oyun bu alandaki ilk edebi tiyatro metni olma özelliğini taşıyor. Aliya oyunu İzzetbegoviç'in siyasi mücadelelerinin yanı sıra insani yönlerine de odaklanıyor.
 
Nova Oyun Yapım'ın gerçekleştirdiği oyunun yazarı Elçin Gürler ve Aliya İzzetbegoviç'i canlandıran oyuncu Çetin Kaya bu sezon tiyatro sahnelerinde izleyici ile buluşan "Aliya" oyununu anlattı. 
 

Uğur Ugan: Daha önce sizi “Takma Kirpikler” oyununuzla biliyorduk. Bu kez “Aliya” oyunu ile izleyicilerin karşısına çıktınız. Tarihi bir karakter olan Aliya İzzetbegoviç’i tiyatro sahnesine taşıma fikri ilk nasıl doğdu?

 

Elçin Gürler:  Savaş yılları ile ilgili araştırma yapmaya başladığımda Balkanlarda yaşanan dram ile ilgili çok fazla doneye ulaştım. Özellikle o yıllarda kadınların yaşadıkları beni çok etkiledi. Aliya’yı ise çok fazla tanımıyordum. Onun; “Nefrete nefretle karşılık vermeyin” diye bir sözü var. O sözünden sonra "Tarihe Tanıklığım" kitabını okudum. Hem İslami bir yanı var, hem entelektüel hem de tüm insanları kapsayabilecek evrensel bir yapıda. Araştırırken neden böyle bir oyun yapılmasın dedim.

 

 Yazar olarak aklınızda tarihsel bir figürü işleme fikri var mıydı yoksa Aliya’nın hayatını okuyup ben bunu yapmalıyım mı dediniz?

 

E.G: Aslında kendimi tarihsel olaylara çok uygun görüyorum. Araştırırken yazmak beni besleyen bir şey. Hem de tarihe olan merakımdan dolayı günümüzün gözüyle tarihe bakabilmek bana güzel geliyor. Zaten tarihe olan bir ilgim vardı bunu Balkanlarla perçinlemeyi düşündüm.

 

 

 Oyunu yazarken hangi tarihsel kaynaklardan yararlandınız?

 

E.G: Aliya İzzetbegoviç’in yediye yakın kitabı var. “Tarihe Tanıklığım”ı bir tesadüf eseri okumuştum. Sonrasında “Zindandan Notlar” , “Doğu Batı Arasında İslam” okuduktan sonra şuna kanaat getirdim; ‘Bu adamı bir Hristiyan da bir dine mensup olmayan bir kişi de sevebilir’. Onun bakış açısı İslam’ı deklare etmekten çok sevgiyi ön plana çıkarmış olması. Onun dışında Yugoslavya dönemi ile ilgili bir okuma yaptıktan sonra sahneleri yazmaya başladım.

 

 Oyun şu ana kadar 30’dan fazla gösterildi. Oyunla ilgili hiç tarihsel bir eleştiri aldığınız oldu mu?

 

E.G: Oyun çok geniş bir mercekte sahnelendi Kayseri’den İstanbul’a kadar. Her seferinde tarihi konuda bir tereddüt oluyor. Acaba bir hata mı yaptık diye. Ancak öyle bir geri dönüş hiç almadık. Yalnızca oyunda Goran Bregoviç’in müziklerini kullanıyoruz. Bregoviç’in Sırp olmasına rağmen Boşnaklara yazdığı bir ağıt bu. Bununla ilgili eleştiri aldık. Biz orada tek bir milletin hikayesini anlatmıyoruz. Bir milletin hikayesi üzerinden bir insanlık dramı anlattığımız için orada Boşnak, Sırp ayrımı gözetmiyoruz.

 

 

 Sizin için Aliya gibi tarihsel bir figüre ruh vermek zor oldu mu? Daha önce tarihi bir kahramanı oynamış mıydınız?

 

Çetin Kaya: Daha önce böyle bir karakter canlandırmadım. İlk kez böyle bir rolü üstleniyorum. Zor mu? Evet zor. Bir şeyleri göze almış, kritik eşiklerden geçmiş ve bir ulusu arkasına alıp bir hareketin içerisine girmiş bir insan var orada. Duyguları çok yüksek kişiler bunlar. Bu anlamda da basit düşünemiyorsunuz. Bu anlamda zor. Kolay kısmı ise daha önce örneğiniz yoksa hareket alanınız daha geniş oluyor.

 

 Aliya ile ilgili daha önce yapılmış biyografik bir çalışma yok mu?

 

Ç.K: Tiyatro sahnesinde bu bir ilk. Sinemada belgesel olarak var. Şu anda da TRT’nin bir dizisi var. Bildiğim kadarıyla Bosna-Hersek’te de yapılmış bir örnek yok.

 

 Oyunculuk kariyerinde böyle bir figürü canlandırmayı hayal ediyor muydunuz?

 

Ç.K: Yok hayır. Bizim oyuncuların Hamlet ve Kral Lear gibi büyük istekleri olur. Tarihsel olarak yaşamış bir figürü hiç aklıma getirmemiştim. Beni zaten projeye heyecanlandıran kısmı bu oldu.

 

 Nasıl bir ön çalışma süreci geçirdiniz. İzzetbegoviç’in çocukluğundan ölümüne kadar bütün ayrıntıları döktünüz mü?

 

Ç.K: Kesinlikle onu bir kere yaptım. Yaşadığı coğrafyadan aile yapısına kadar detayları topladım.  Babaannesi zaten Üsküdarlı. O yönüyle Türkiye ile bir bağlantısı var. İzzetbegoviç'in yazdığı mektuplardan karakter yapısını çıkarmaya çalıştım.

 

 
 
 Hayatı ile ilgili gözlemlediğiniz en çarpıcı şey ne oldu?
 

Ç.K: Çok inatçı bir adam. Her şeyin üzerine giden ve yılmayan bir adam. Hayatı tamamen bir denge üzerine kurulmuş. İşi ile ailesini hep dengelemiş. Sırp ile Boşnak'ı dengelemiş. Hayatında hep bir denge mevcut.

 

 Yakaladığınız çok kayda değer bir anektod var mı?

 

Ç.K: Var; "Torununu çok seviyor.  Lizbon'a uzun bir yolculuğa çıkıp 3-4 gün torununu göremeyecek. Bu sırada da torunu trenle 2 saatlik mesafede. Sabah kalkıp 2 saat tren yolculuğu yapıyor. 1 saat torununu seviyor. Geri dönüyor ve Lizbon'a gidiyor." Sadece torununu 1 saat sevmek için o kadar yolu katediyor. Bu çok etkilemişti beni.

 

 Bu kadar kırılgan ve hassas yapılı bir insanın politik bir önder olması da çok dikkate değer...

 

Ç.K: Hiç bir zaman sert olmamış politikalarında. Bu sebepten bugün de okutulması gereken bir insan. Hiç bir zaman bağırarak, kızarak politika yapmamış.

 

 Bu oyunu hazırlarken Aliya İzzetbegoviç'in tanıklarından biriyle konuşma fırsatınız oldu mu?

 

E.G: Hepsi çok uzakta. Ancak belli ritüelleri oyunda gösterebildik. Onunla ilgili derneklerden yardım aldık.

 

 Bosna Hersek'ten bir davet aldınız mı ya da gitmeyi düşünüyor musunuz?

 

E.G: Bosna'ya gitmek için dört koldan saldırdığımızı söyleyebilirim. Bununla ilgili güzel gelişmelerde yakında olacak.

 

 Oyunla ilgili Kültür Bakanlığı'ndan yardım aldınız mı?

 

E.G: Bu oyunun çıkmasıyla ilgili Kültür Bakanlığı özel tiyatrolara verdiği desteği verdi. GENÇ-DES kapsamında değerlendirildi proje.

 

 Genç bir yazar olarak Kültür Bakanlığı genelde ne tarz oyunları destekliyor?

 

E.G: Şu noktada şanslıyım geçen yılki oyunum da destek almıştı. O kadın temalı bir oyundu. Bence içeriğinde ; 'topluma faydalı bir şey var mı' diye bakıyorlar. Diğer projelerden bu yönüyle bir fark oluşturuyor mu diye bakıyorlar.

 

 Toplumsal meseleleri dert edinen hikayeler daha ön plana çıkıyor öyleyse?

 

E.G: Aslında bunun böyle olmasının bir sakıncası yok. Daha "kof" şeylerdense derdi olan projelerin destek görmesinde bir sakınca yok. Tabii sanatsal içerik de önemli. Burada çıkış noktası fark yaratıyor.

 

 Şu an tiyatroya giden insanlar bulvar komedilerini mi tercih ediyorlar genelde?

 

Ç.K: Bu uzun yıllardan beri bence böyle. Bu tarz oyunların çok fazla sergilenmesinden dolayı oturmuş bir durum. Son yıllarda aşılmaya başlandı.

 

E.G: Öyle bir kesim var ama bizim seyircimizde bence çok çeşitlilik var. Klasiklere gidenler de var, bambaşka oyunlara da. İstanbul'da şu an 160 yakın oyun sahneleniyor. Ben nicelik olarak da olumsuz olarak bakmıyorum. Her geçen gün çıtayı biraz daha yükseltiyoruz gibi geliyor.

 

 

 Seyircilerden aldığınız tepki ne yönde oldu? İzleyip size dönenler, yazanlar oldu mu?

 

E.G: Çok oldu. Özellikle Anadolu seyircisinin çok fazla kültürel etkinlik olmadığı için buna aç olduğunu ve tepkilerini çok rahatlıkla belirtebileceğine kanaat getirdim. Kayseri'ye gittiğimiz kişiler hala bize yazabiliyorlar. Oyunumuz dramatik noktalara parmak bastığı için onlarda etkiler yarattığını düşünüyorum.

 

Ç.K: Kayseri'yi ben unutamıyorum. Kayseri'de 350-400 kişilik bir salonda bizi ağırladılar. 3-4 tane kapısı vardı salonun. Kapıların etrafında insanlar ayaktaydı. Bütün boşluklar doluydu. 1,5 saat boyunca salondan çıt çıkmadı.

 

 Nova Oyun Yapım olarak yalnızca kendinizin yazdığı oyunları mı sergiliyorsunuz yoksa dışarıdan gelecek projelere de açık mısınız?

 

E.G: Genç bir topluluğuz. Henüz üçüncü projemiz bu. Daha önce Sardunya Çiçekleri ve Takma Kirpikler oyununu yaptık. Aliya ile birlikte gençlerden bir projeyi bizimle yapmak ister misiniz ya da bir oyununuzu yönetmek istiyorum gibi mailler almaya başladık. Hiç bir zaman sadece benim yazdığım oyunlar sahnelensin gibi bir durum söz konusu değil. Yeni yazarların yazdıklarına açık bir topluluğuz.

 

 Bir sonrakinde Elçin Gürler'in kaleminden çıkan ne izleyeceğiz?

 

E.G: Daha önce yazdığım 3 oyun da dramatik öğeler taşıyordu. Ben kendi içimde acaba komedi oyunu yazabilir miyim diye düşündüm. Hatta 'Şahane Düğünü'nü sahnelemeyi çok istemiştim. Onu Türkiye'ye uyarlayabilir miyim diye düşündüm. Telif konusunda anlaşamadık. Düğün temalı bir şey yapmak istediğime karar verdim. İkinci Şans isimli bir oyun yazdım.  Tamamen ilişkileri anlatan bir komedi. Bu sezon Nisan ortası gibi bu oyunla sahne alacağız.