Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Sahne Sanatları » 'Sahip çıkamayacaksam rafta kalmalı'

'Sahip çıkamayacaksam rafta kalmalı'

'Sahip çıkamayacaksam rafta kalmalı'11 Ekim 2017 - 04:10 | Tuba Ünsal, Alper Saldıran (ayakta), Sercan Badur ve Engin Alkan 'Kürk Mantolu Madonna'nın provasında.
'Kürk Mantolu Madonna' romanını oyunlaştırarak sahneye uyarlayan rejisör Engin Alkan'la oyunu konuştuk. Röportajın tamamını Milliyet Sanat'ın Kasım sayısında okuyabilirsiniz
BAHAR ÇUHADAR
 
Türkçe edebiyatın en kıymetli eserlerinden, Sabahattin Ali’nin 'Kürk Mantolu Madonna'sı Engin Alkan’ın yönetiminde sahneye taşınıyor. Oyunun ekim ayındaki tüm gösterimlerinin biletleri, satışa çıktığı andan kısa bir süre sonra tükendi. Yoğun istek üzerine Zorlu PSM ek oyun tarihi koydu. Milliyet Sanat dergisinin bu ayki sayısında oyunun rejisörü Engin Alkan ile yapılan bir söyleşi yer alıyor.
 
“Kürk Mantolu Madonna”nın sahneye taşınacak olması epey heyecan uyandırıcı bir durum. Sizin tarafınızda nasıl başladı bu yolculuk?
 
Roman oyunlaştırmaları üzerine epey kafa patlatıyorum. Başka bir roman uyarlaması üzerine düşünürken aklıma bir oyunlaştırma formülü gelmişti. "Kürk Mantolu Madonna"yı raftan çektim, “Burada uygulayabilirim” dedim ve o gözle tekrar okumaya başladım, baktım ki formül işliyor. Önce Filiz Ali’ye gittik. “Metni görmem lazım” diye bir yarım izin verdi. Oyunlaştırmayı tamamladım. Büyük bir prodüksiyon olmasını istiyordum. Zorlu PSM’yi düşünüyordum ki o esnada Tuba (Ünsal) ONK Ajans'ı arıyor, “Kürk Mantolu Madonna yapmak istiyorum” diyor. Tuba benden randevu istedi; yapmak istediklerimle Tuba’nın prodüksiyon anlayışı çok birbirine oturdu. Tuba, proje ortağı olarak Nisan Ceren’le anlaştı. Böylelikle başladık.
 
Cast’ı nasıl oluşturdunuz?
 
En nihayetinde ben karar verdim ama sponsor firmalarının devreye girebilmesi için üst cast’ın tanınmış isimlerden olması elimi çok güçlendirecekti. Sadece tanınmış değil ama tiyatro kökenli ya da bir 'charm'ı olan insanlar... Menderes Samancılar’a buradan gittik. Menderes Samancılar Raif Efendi’yi, onun gençliğini Alper Saldıran, yazar karakterini Sercan Badur oynuyor, Tuba Maria Puder oynuyor, Frau Tiedermann Lila Gürmen’de ve daha sonra küçük küçük rollerden oluşan bir yapımız var.
 
Bu kadar sevilen bir eseri sahneye taşıyacak olmak nasıl bir yük sizin için? Okurlar bu tür eserlerde muhafazakâr bir tutum içinde olabiliyor...
 
Roman 2018 itibariyle anonimleşiyor. Bir yıl daha beklesek haklarını almış olurduk ama biz Filiz Ali ile yasal varisi olarak anlaşma yaptık ve işin telifi ödenecek. Buradan gelen bir eleştiri olursa diye söylüyorum, hayır biz anonimleşmesini beklemedik.
 
Kişisel olarak sizdeki yeri ne romanın?
 
Zannediyorum lise yıllarında okudum ilk. Zaman zaman kütüphanemi tararım, eski tekstleri, romanları... O kitap hep gözümün önünde dururdu. Müthiş bir hikâye bu, tiyatroya şu anlamda çok uygun: Ağırlıkla üç kişinin arasında geçiyor. Büyük bir kısmı tek mekânda geçen bir hikaye. Yapmak istediğim projeyi seçerken sadece kendi yapmak istediğimle ilgilenmem. Bunun seyircideki karşılığı benim için işin sağlamasıdır. Bu romanın en çok okunan kitaplardan oluşu seyircinin sahnede ne görmek istediğine dair en büyük referansım. Seyirci sahnede görmek istiyor, dövecek olsa bile görmek istiyor. Hem Sabahattin Ali’nin kişisel hayatını, hem edebi hem politik hayatını hem de yazdığı eserleri çok seviyorum. Bu bana doğrudan teklif olarak gelseydi, imkân yok yapamazdım. Bu hayali kurmuş olmam gerekiyor. Arkeologlar bir gömü bulur fakat bunu çıkardıklarında koruyamayacaklarsa, bir finans bulamayacaklarsa, bir müze sahiplenmeyecekse arkeolojinin ahlakı onun toprak altında kalması yönündedir. Çünkü en iyi toprak altında korunur o iş. Yüz yıl sonra, o kıymeti veren bulunduğunda, birisi mutlaka onu oradan çıkartacaktır. Bu tür eserler hakkındaki fikrim de bu. Sahip çıkamayacaksam, o rafta kalmaya devam etsin.