Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Sahne Sanatları » "Birbirimizi farkımızla sevelim"

"Birbirimizi farkımızla sevelim"

"Birbirimizi farkımızla sevelim"22 Kasım 2015 - 06:11 | Fotoğraf: Hüseyin Özdemir
Türk asıllı Hollandalı sanatçı Nilgün Yerli, önyargılara dair hazırladığı oyunu 'Yerli-Yersiz' ile İstanbul'da başladığı Türkiye turnesini yine İstanbul'da sonlandırdı
DERYA ÜLKAR
 
Hollanda’da en etkili 50 Türk arasında gösterilen, Hollanda Kraliyet Tiyatrosu oyuncusu Nilgün Yerli kabare geleneğini günümüzde de sürdürmeye devam ediyor. Yerli, geçtiğimiz ekim ayında “Birbirimizi farkımızla sevelim” diyerek yola çıktığı ‘Yerli-Yersiz’ oyunuyla Mardin’den başladığı turnesini 27 Kasım Cuma günü Zorlu Center PSM Drama Sahnesi'nde sonlandıracak. Oyuncuyla Türkiye turnesi, felsefesi ve oyunu hakkında konuştuk.
 
Hollanda’da geniş kitlelere ulaştınız ama Türkiye’de o kadar tanınmış değilsiniz. Türkiye’ye gelmek için neden bu kadar beklediniz?
 
Ben Hollanda’da annemi ve babamı 15 yaşında kaybettikten sonra, rahibelerin yanında okudum. Ekonomi okuduktan sonra hobi olarak tiyatroya başladım. Türkiye’den bir tohum olarak gittim oraya ekildim. Rahibelerin yanında “Dünya benim vatanım, insanlık benim ailem, sevgi benim dinim” demeyi öğrendim. O felsefeyle orada bir hayat kurmaya başladım. Tiyatrom başladı bir kar tanesiydi, kartopu oldu, kardanadam oldu. Kitaplar yazdım yedi kitap oldu, sanatımla meşguldüm. Türkiye’ye gelmek için zamanım da yoktu. Hollanda’da yılda 200 gösteri veriyordum, diğer kalan 100 gününde kitaplarımı yazıyordum, 65 gün de dinlendiğim günlerdi. Milliyetçi de değilim, Türkiye’ye çok gelirdim fakat burada da sanatımı yapayım diye bir iştahım yoktu çünkü ben zaten sanatımı yapıyordum. Üstelik ‘önyargılar’ üzerine yapıyordum ve Türkiye’de ön yargılar yoktu. Öyle sanıyordum.
 
 
Türkiye’de sahne alma hikâyeniz de önyargılar olduğunu fark etmenizle mi başladı?
 
İki sene evvel Konya’dan bir teklif geldi “Bin Nefes Bir Ses Festivali’nde gösteriye gelir misiniz?” dediler. Tamam dedim üç ay içinde Türkçe bir gösteri yazdım ve orada sahneye çıktım. Sonra fark ettim ki Türkiye’nin çok daha fazla ihtiyacı var dolayısıyla iştaha geldim. Orada yabancılar ve Hollandalılar arasında kültür farkı var biraz anlayabiliyorsun bu durumu ama bu kadar aynı olan ülkedeki bu yargı canımı da acıttı.
 
Peki son oyununuz ‘Yerli-Yersiz’le Türkiye turnesine çıkmanız nasıl gelişti?
 
İstanbul’da 29 Nisan’da Zorlu’da sahneye çıktım. İstanbul’da ayakta alkışlanmak sanki bana “Türkiye’ye hoş geldin,” der gibi bir duygu verdi. Daha sonra bir turne planı yaptık Diyarbakır’dan başlayalım Karadeniz’e, Anadolu’ya geçelim dedik. Gün geldi çattı Eylül oldu çatışmalar başladı Diyarbakır, Suriye-Mardin. Gitmeyelim denildi falan ama her şeye rağmen gittik. Gittiğimiz gün Ankara’daki terör saldırısından dolayı ulusal yas ilan edilmişti, saygıdan dolayı gösteri yapmadık ama Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’na sığındık provamızı yapmaya çalıştık. Dışarıda kurşunlar uçuşuyordu ve benim ekibim Hollandalı, yarısı korkudan gelmedi diğer yarısı da korkmasın diye gök gürüldüyor diyorum. Neyse atlattık sonra Mardin’de başladık ilk gösteriye. Sonra tekrar Diyarbakır’a geldik ve kapalı gişe oynadık.
 
Oyununuzdan biraz bahseder misiniz, neler anlatıyorsunuz?
 
İnsanlar birbirini etkilemek için güzel sözler söylüyorlar. Fakat sahnede de oturup “Sevgi çok güzel bir şey, haydi birbirimizi sevelim,” dediğin an antipatik geliyorsun.
 
Fotoğraf: Hüseyin Özdemir
 
Evet, o çok önemli, böyle didaktik bir dil kullanmadan bunu seyirciye nasıl anlatıyorsunuz?
 
İşin zoru o. Fakat sanatın en güzel gerçeği, gerçek olması. Tiyatro gördüğün neyse, hissettiğin neyse, o. Sahnede senin enerjin neyse seyirciye direkt gidiyor, onun enerjisi neyse direkt bana geliyor yani bir enerji alışverişindesin ve bu enerji yolculuğu resmen. Sahnede bunu yaşıyoruz. Ben mesela öyle “Birbirimizi sevelim,” diyen bir gösteriye gitmek istemem çok da sinir olurum ama bunu sen komediyle, dramla, gerçeklerle harmanladığın an ve bir parodi şekline sunduğun an direkt insanın kalbine ve ruhuna giriyor çünkü insan kendini görüyor orada. Gösteriye gelen herkese “Birbirimizi farkımızla sevelim” yazılı tişörtler veriyoruz. Çünkü orada birlik ve beraberlik yansıtıyorsun ve herkes birbirini farkıyla sevmek istiyor ama başaramıyoruz.
 
Oyunlarınızda bunu amaçlıyorsunuz diyebilir miyiz?
 
Tabii benim gösterilerimin hepsinin ana teması, birbirimizi farkımızla sevelim.  Çünkü şu anda bütün dünyada global bir şekilde bir korku var ve korkudan dolayı birbirine sevgisizlik ve güvensizlik var. Ve işte asıl kayıp orada. Sen her şeyini kaybedebilirsin ben 15 yaşımda annemi, babamı, yuvamı her şeyimi kaybetmiştim fakat ben vardım. Yani her şeyini kaybedebilirsin ama kendini kaybetme çünkü ben vardım demek ki yarın var demek ki gelecek var. Ve sen kendini kaybettiğin an asıl kayıp o. Ben bu mesajı çok küçük yaşta, 15 yaşında öğrendim ve her sahnede insanlara bunu yansıtmaya çalışıyorum. Ne yazık ki bir sürü insan kendini kaybetmiş ki onu duydukları an uyanıyorlar. Bence ancak birbirimizin aynası olarak gerçekleri gösterebiliriz.