Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Plastik Sanatlar » Tohumlar büyürken insan nasıl bekler?

Tohumlar büyürken insan nasıl bekler?

Tohumlar büyürken insan nasıl bekler?14 Mart 2017 - 11:03
Küratör Zeynep Öz bu yıl farklı şehirlerde farklı ayakları düzenlenecek 13. Sharjah Bienali'nin İstanbul ayağını gerçekleştirecek. Bahar, tohum ve doğanın döngüsünden yola çıkan projeyi Öz'den dinledik
FİSUN YALÇINKAYA / SHARJAH
 
13. Sharjah Bienali, bulunduğu yerle sınırlı kalmıyor. Bienalin farklı şehirlerde de programları olacak. Bu kapsamda Kader Attia, Lara Khaldi, Ashkal Alwan ile Zeynep Öz bienalin Sharjah dışındaki dört ayağının küratörleri olacak. Zeynep Öz, Sharjah Bienali'nin İstanbul ayağı kapsamında bahar aylarında İstanbul'da bir konuşma ve film gösterimi programı ardından da yeni üretilmiş eserlerin gösterileceği 13 Mayıs'ta açılacak bir sergi düzenleyecek. Bu kapsamda 13. Sharjah Bienali'nde küratör Christine Tohmé, Kader Attia ve Lara Khaldi ile birlikte bir konuşma gerçekleştiren Zeynep Öz konuşma sonrasında sorularımızı yanıtladı.
 
Zeynep Öz ve Fisun Yalçınkaya.
 
3. Sharjah Bienali'nin Beyrutlu küratörü Christine Tohmé konuşmasında bulunduğumuz coğrafya üzerinden "Tüm arkadaşlarım bana çok zor zamanlardan geçtiğimizi söylüyorlar. Ben de onlara daha zorlarını da gördük," diyorum dedi. Siz bu mesele hakkında ne düşünüyorsunuz?
 
Christine (Tohmé) 1990'lardan veya 1980'lerden daha zor zamanlarda olmadığımızı söylüyor. Dördümüz bu bienal kapsamında doğanın işleyişindeki öğeler hakkında konuşuyoruz, doğanın döngüsünden bahsediyoruz. Doğayı metafor olarak kullanıyoruz ve "Tohumlar şimdi patlamasa da bahar her zaman gelir, sonra da yaz gelir" diyoruz. Tohumların eninde sonunda patlayacağını dile getiriyoruz. 
 
Küratörler Lara Khaldi, Christine Tohmé, Kader Attia ve Zeynep Öz bienal üzerine bir konuşma gerçekleştirdiler.
 
Sizin İstanbul'da gerçekleşecek projeniz de tohumlar, beklemek ve uykuyla ilgili sanırım. Bundan kısaca bahsedebilir misiniz?
 
Bienalin İstanbul ayağındaki projede Mart sonu ve Nisan başında iki hafta sonunda uyku temasına birebir odaklanılan bir program olacak. Film programı ve konuşmalar olacak bu kısımda. Burada psikoterapist Bella Habib uykunun ne anlama geldiğini anlatacak, Özgür Öğütcen Lacan'cı bir yerden konuyu ele alacak. Aslı Niyazioğlu erken Osmanlı İstanbul'unda rüyaların nasıl yorumlandığına bakacak. Sessiz Sinema Günleri ve FOL ile işbirliğimiz var. Bunlar direkt olarak uyku temasını inceleyecek ve ortak bir terminoloji kurulacak. Mayıs’ta ise yeni üretilmiş işlerden oluşan bir sergi olacak. Bunlarda belli bir tema yok. Sanat projesi ve performansın yanı sıra inisiyatiflerle beraber yapılan çalışmalar var. Bunların hepsi Sultanahmet'te Abud Efendi Konağı'nda gösterilecek. 15 civarı odası var bu konağın ve her odada bir iş gösterilecek. 
 
 
Uyku kavramı içinde tohum da ele alınacak kavramlardan biri olacak. Bundan biraz bahseder misiniz?
 
Christine Tohmé hepimize kendi şehrimizde araştırmacılarla çalışacağımızı söyledi. O araştırmacıları seçmek bize kalmıştı. Ben dört ayrı disiplinden dört ayrı kişiden araştırma yapmasını istedim. Bunların hepsi birer işe dönüşecek. Onur Karaoğlu bir performans, Deniz Tortum bir yerleştirme, Fatma Belkıs ise bir sanat projesi yapacak. Suna Kafadar'ın da bir yazısı basılacak. Böylece İstanbullu sanatçılar arasında bir düşünme pratiği oluştu. Bu da aslında Christine'in bienalde uluslararası şekilde yaptığı şeyin yerel ölçekteki hali. Burada tohum döngüsü de ortaya çıktı. "Tohumlar büyürken insanlar ne yapar, nasıl beklenir?" düşüncesi ortaya çıktı. "Beklemek, durgunluk, enerji toplama fikri nedir?" üzerine düşündük, "Bir şey üretirken nelerden besleniyoruz, neleri düşünüyoruz?" dedik. 
 
Şu an bu coğrafyada hepimiz yapamadığımız şeyler için bekliyoruz bir yandan da.
 
Sosyopolitik olarak böyle, ayrıca kültürel ve kurumsal olarak da bekleme içindeyiz. Yer değiştirmeler, kurumsallıklar olarak da bekliyoruz. Döngüyü kafamızdan eksik etmemek, ümitli bir şekilde kalmak ama aynı zamanda gerçekçi de olmak üzerine düşündük. 
 
 
"Kültürel ortaklığı unuttuk"
 
Christine Tohmé "İstanbul ayağında aklımızda Osmanlı'yla bir bağ kurmak vardı ama farklı bir yere de gitti" dedi. Baştaki fikir nasıldı ve nasıl evrildi?
 
Elbette Arapça konuşulan bir coğrafyadayız, tarihten gelen bağlarımız var ama dil olarak bir ortaklığımız şu anda yok. Tarihsel olarak ortaklığımız var ama kültürel ortaklıkları unutmuşuz. Bunları nasıl hatırlayabiliriz, diye konuştuk. Bunları konuşarak işe başladıysak da döngü üzerine konuşmaya devam ettik. Ben bu noktada mahsül ve üretim üzerine gitmek istedim. Bunun üzerinden devam ettik.