Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Müzik » Ya müzisyen olacaktım ya gazeteci

Ya müzisyen olacaktım ya gazeteci

Ya müzisyen olacaktım ya gazeteci14 Ağustos 2018 - 05:08
Belki bir gün teklisini yayınlayan SIRMA, ile müzik piyasasının mutfağı ve kişisel müzik kariyeri üzerine bir röportaj gerçekleştirdik.

İhsan Dindar - Milliyet Sanat

 

Daha önce müziğin mutfağı olarak tabir edebileceğimiz kısmında yer aldın. Şimdiyse kendi imzanı taşıyan bir besteyle karşımızdasın. Geçmiş dönemde işin mutfağında yer almanın ne gibi artıları oldu?

Daha önce İngilizce şarkılarımı da tek başıma yazdım.  Genelleme yaptığımı düşünenler olabilir ama hep içinde bulunduğu stüdyo ortamları erkeklerin ağırlıkta olduğu ortamlar. O yüzden de prodüksiyon konusunda kendime karşı bir güvensizliğim vardı. Prodüksiyon konusunda Berklee’de eğitim almama rağmen “sen dokunma”, “sen yapamazsın” gibi tepkiler aldım.

 

Peki bunun nedeni doğrudan cinsiyetiniz mi?

Bence bu olay şöyle gelişiyor: Bulunduğum ortamlar da hep tek kadın bendim. Dolayısıyla erkeklerden oluşan bir dünyada “biz hallediyoruz” gibi karşılıklar alıyordum. Böyle bir şeyle karşılaştığım için sürekli olarak teğet geçme durumu oldu bende. Bir tek Babajim’de böyle bir durumla karşılaşmadığımı söyleyebilirim. En başta dediğim gibi ben hep yazıyordum. Ama prodüksiyon kısmında bu tip sıkıntılarım vardı. “Belki bir gün”den önce “To Love” isimli bir EP çıkardı. Son final prodüksiyonu benden çıktı.

 

Dünyada genelde müzisyenler, şarkılarını kaydeder ve çıkar, gider. İşin prodüksiyon tarafında da yer almak istemenin temel nedeni ne?

Ben müzik okumaya karar verdiğimde ailede hayal kırıklığı olmuştu. Robert Koleji’nde okuduğum için ailemde farklı beklentiler vardı. Ya müzisyen olacaktım ya da gazeteci. Anne ve babam da gazeteci. Sonrasında Berklee’de Arif Mardin Bursu’nu kazanmıştım. O bursu ilk kazanan ben olmuştum. Bu, beş haftalık bir programdı. O sıralar caz vokal ile ilgileniyordum. Vokal eğitimi almak için gitmiştim. Dolayısıyla bunun ilgili derslerim vardı. Oradayken fark ettim ki Berklee benim her yapmak istediğim her şeyi yapabileceğim bir yerdi.

 

Amerika’ya gidişinizde caz vokal yaptığınızdan bahsetmiştiniz. Sonrasında elektronik müziğe doğru bir yönelme var. Bu süreç nasıl gerçekleşti?

Klasik piyanoyla başlamıştı. Konservatuar ve lise giriş sınavı arasında ikilemde kaldım. Robert Koleji’ni kazanınca konservatuardan vazgeçtim.  Okulun programı ağırdı ama müzik imkanları iyiydi. Oradaki öğretmenim beni caz müzikle tanıştırdı. Bir şekilde Randy Esen’e ulaştım. Cazla tanışma sürecim böyle oldu. Bence her vokalistin biraz klasik biraz da cazdan beslenmesi lazım. Sonrasında da Berklee’de okuduğum bölümde her türü öğrenmek zorundaydım. Zaten öyle bir bölüm seçmek istemiştim. Bu kadar çok türle iç içe olunca elektronikle de ilgileniyorsunuz. Mezuniyetten sonra ben ne tür müzik yapmak istiyorum sorusunu sordum kendime.  Oturdum ve yazmaya başladım. Ortaya çıkan tür biraz pop ama alternatif çizgide bir de elektronik çizgide.

 

 

Kuzey topraklarını sever misin?

Evet, Royksopp diyeceksin…

 

Ambiyans açısından kesinlike…

Özellikle To Love’da o esintiler var.

 

Bir ay kadar önce Belki Bir Gün isimli Türkçe tekliniz yayınlandı. Daha önceki çalışmalarınız İngilizceydi. Bu sefer Türkçeyi tercih etme nedeniniz nedir?

Kafamda her zaman vardı bu. Sadece ne zaman olacağını bilmiyordum.  New York’tayken ben burada herkesten biriyim, bunu fark ettim. Oradakilerin dezavantajı olarak görüyorum ben bunu. Onların hiçbir B Planı yok. Ben zaten Türkiye’ye dönüp her zaman müzik yapabilirim. Dijital platformlar da yayılınca kendimi “Niye bekliyorum?” diye sordum.

 

Peki bundan sonraki süreçte ne gibi şeyler göreceğiz? Türkçe ağırlıklı mı devam edeceksiniz?

Şansımı denemeyi istememin nedenlerinden biri de bu. Ben yurt dışında da devam ederim. Ama örneğin Björk, İrlandacayı dünyanın radarına soktu. Bunu yapan bir Türk neden çıkmasın? Hem Türkçe hem İngilizce devam etmek isterim açıkçası.