Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Müzik » "Sadece hayat değil sanat da ileriye bakmalı"

"Sadece hayat değil sanat da ileriye bakmalı"

"Sadece hayat değil sanat da ileriye bakmalı"24 Ekim 2019 - 05:10
Anadolu Kültür, Kalan Müzik ve Maxim Gorki Theater işbirliğinde düzenlenen “Aydınlık Sabahın Sesi: Gomidas 150 Yaşında” konseri kapsamında CRR'de sahne alan dünyaca ünlü ud sanatçısı Ara Dinkjian, konser sonrası sorularımızı yanıtladı. 7 Ekim'deki konser sonrası buluştuğumuz Ara Dinkjian kendi müzikal projelerinin yanı sıra Gomidas'ın Anadolu müzik kültüründeki yerine dair görüşlerini anlattı.

İhsan Dindar - milliyetsanat.com 

 

Anadolu'da Türkçe, Ermenice ve Kürtçe yüzlerce halk ezgisini derleyen bunun yanı sıra dini bestelere de imza atan Kütahya doğumlu Ermeni besteci ve din adamı Gomidas doğumunun 150. yılında İstanbul'daki bir konserle anıldı. Anadolu Kültür, Kalan Müzik ve Maxim Gorki Theater işbirliğinde düzenlenen “Aydınlık Sabahın Sesi: Gomidas 150 Yaşında” konserinde dünyanın dört bir yanından müzisyenler ve korolar Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda Gomidas'ın bestelerini seslendirdi. 7 Ekim'deki konserde sahne alan isimlerden biri de dünyaca ünlü ud sanatçısı Ara Dinkjian'dı. Diyarbakırlı bir ailenin çocuğu olarak Amerika'da doğan ama Anadolulu köklerinin izinden gidip hem Night Ark hem de sonrasında The Secret Trio ile önemli bestelere imza atan Ara Dinkjian hem müzikal yolculuğunu hem de Gomidas hakkındaki düşüncelerini anlattı.

 

 

Kökleriniz bu topraklara ait. Diyarbakırlı bir ailenin çocuğusunuz. Babanız da önemli bir müzisyen. Onun sizin üzerinizde, bu yola çıkmanızda nasıl bir etkisi oldu?

Babam, Paris'te doğumlu. 17 yaşıdayken oradan Amerika'ya, sonrasında benim doğduğum yere taşınmış. Dolayısıyla aslında nerede doğduğunuz pek de bir önemi yok. Tabii kim olduğunuzu bilirseniz. Babam kim olduğunu biliyordu ve bana kim olduğumu gösterdi. Tarihinizi bilirseniz nerede doğduğunuz çok da mühim değil. Elbette içinize de dönmeniz gerek. Kim olduğunuzun cevabı orada gizli. Bu geçmiş benim damarlarımdaki kanla dolaşıyor.

                                

Amerika, buraya oldukça uzak bir coğrafya. Orada ud ile tanışmanız nasıl gerçekleşti?

Ben çok küçükken anne ve babamın odasında bir ud vardı. Sanırım dört yaşındaydım. Evde her yere gitmem serbestti. Ancak ailem odaya ve bilhassa da udun bulunduğu bölüme gitmemi yasaklamıştı. Çünküo ud çok değerliymiş ve ben dokunmamalıymışım. Ancak bu o yaştaki bir çocukta bu yasak tabii ki en çok merak edeceği şeye dönüşecekti. Kreşten babamdan daha erken bir saatte geliyordum. Annemin de başka bir odada olduğu bir gün udun bulunduğu yere yöneldim. O gün tek bir teline dokunup ses çıkarttım. Sonrasında bu merak daha da arttı ve her seferinde bunu ilerlettim. Aylar sonra artık çeşitli melodileri arar hale gelmiştim. Bu durum böyle devam ederken bir gün babam dışarıdan erken geldi. O esnada da ben yerde oturmuş ud çalıyordum. O an göz göze geldik ve ben çok korktum. Ama uda olan ilgi ve saygımı görünce bana hiçkızmadı ve devam etmemi istedi. Bu yasak, böyle bir sonucu doğurdu.

 

 

The Secret Trio projesi bundan sonrasında nasıl devam edecek. Geçminizde bir de Night Ark ile önemli işlere imza atmıştınız...

Night Ark benim ilk grubumda. O geçmişte kaldı. Night Ark maceram bazısına biraz bencilce gelebilir ama kendi bestelerimi duyma isteğim nedeniyle son bulmuştu. Arto Tunçboyacıyan ile tanıştım. O, benim ne yapmak istediğimi tam olarak anlayan bir insan oldu. Kafamda çalandan daha iyisini beste olarak ortaya çıkardım bu sayede. Şimdi Tamer Pınarbaşı ve İsmail Lumanovski ile birlikte The Secret Trio'nun bir parçasıyım. Elbette bu proje devam edecek. İkisi de olağanüstümüzisyenler. En çok hoşuma giden bu iki ismin bana kendimi çok iyi hissettirmesi. Ürettiğimiz melodiler bedenim bir parçası haline geldi.

 

Peki Gomidas'ın eserleri ile ilk karşılaşmanız nasıl gerçekleşti?

13 yaşındayken kilisenin orgcusu olmuştum. Gomidas ve onun bestelerini tanımaya başlamam da bir nevi öyle olmuştu. Benim için keşfedilmeyi bekleyen bir hazineydi. Onun halk ve dini ezgileri bize kendimizi neyin üzerinde durduğumuzu hatırlatan bir şeydi.

 

Ben bu açıdan Gomidas'ın yaptıklarını, Bela Bartok'un yaptıklarına benzetiyorum. Üstelik Gomidas bunu çok daha öncesinde başarmıştı. Bu görüşe katılır mısınız?

Evet Bela Bartok ile Gomidas arasında yaptıkları şey açısından bir benzerlik söz konusu.  Her ikisi de sonraki çalışmalarında bu köklerden etkilenerek ortaya yeni üretimler çıkardılar. Kesinlikle büyük bir paralellik söz konusu.

 

 

Gomidas'ın 150. doğum günüvesilesi ile yeniden İstanbul'daki konserdeydiniz. Peki hem siz hem de biz, bu önemli ismin daha fazla bilinmesi için ne yapmalyız? En önemlisi de o mirasın korunması için neler yapılabilir?

Sadece hayat değil sanat da ileriye bakmalı. Pek çok insan değişime ayak uydurma konusunda istekli olmaz. Ama bu değişime ayak uydurmaz ve onu yakalamazsak sona geliriz. Gomidas'ın müziği hem güncel ve hep yeni kalmalı. Elbette yapıtlarına saygı duyulmalı ama yüz yıl öncesindeki gibi de kalmamalı. ÇünküGomidas'ın yaşadığı dünyada yaşamıyoruz. Onun yaşaması için melodilerinin de yaşaması lazım. Ama bu sadece eski kayıtlarıyla olmamalı. Yeni düzenlemeler de olmalı.

 

İki hafta önce Berlin'de de İstanbul'dakine benzer bir Gomidas konseri gerçekleştirildi. Siz de oradaydınız. Oradaki reaksiyon nasıldı?

Fantastikti. Çok beğenildi. Konserin tüm biletleri satılmıştı.