Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Müzik » ‘Bu müziğe kimse bulaşamaz!’

‘Bu müziğe kimse bulaşamaz!’

‘Bu müziğe kimse bulaşamaz!’18 Nisan 2017 - 11:04 | Fotoğraflar: Hüseyin Özdemir
Bülent Ortaçgil, 2012’de Harbiye Açıkhava’da gerçekleşen konserinin canlı kaydını ‘Senfonik Ortaçgil’ ismiyle yayınladı. Ortaçgil’le bu ilk canlı konser kaydını ve müziğe bakışını konuştuk
SELAY SARI
 
Müziğin en nevi şahsına münhasır isimlerinden Bülent Ortaçgil, ilk kez bir canlı konser kaydının DVD'siyle karşımızda. Ada Müzik’ten yayınlanan 2 CD ve 2 DVD’den oluşan 'Senfonik Ortaçgil'de 2012 yılında Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda, hastanede saldırı sonucu hayatını kaybeden Dr. Ersin Arslan anısına düzenlenen konserin yanı sıra sahne arkası ve röportajları, Ortaçgil ve yol arkadaşlarının arşivlerinden seçmeler ve sanatçının bugüne kadar yayınlanmış tüm video klipleri yer alıyor. Konserde, Ortaçgil’e orkestra şefi İbrahim Yazıcı yönetiminde 26 kişilik yaylı orkestrası ile usta müzisyenler Erkan Oğur, Baki Duyarlar, Cem Aksel, Gürol Ağırbaş, Birol Ağırbaş ve Barlas Tan Özemek enstrümanlarıyla, Birsen Tezer ise vokali ile eşlik ediyor. Ortaçgil ile bir araya geldik, ‘Senfonik Ortaçgil’i ve kirlenmesin istediği müziğini konuştuk.
 
'Senfonik Ortaçgil' DVD'sine dair bir notunuzda daha önce iki kez daha konser kaydı aldığınızı ama beğenmediğinizi belirtiyorsunuz. Problem neydi?
 
Türkiye'de müziğe dair görüntü alımı klip formatında. Canlı performans kaydetme geleneği yok. Daha önce çektiklerimizi niye beğenmedim? Çünkü 2 saat beni gösteriyor! Böyle bir DVD'yi sen seyreder misin? 2 saat beni ve yanlışlıkla benim arkama düşmüş kemancıyı mı göreceksin orada?
 
Türkiye'deki genel sanatçı profiline uygun bir yaklaşım ama "2 saat beni izlesinler".
 
Ama ben Türkiye'deki sanatçı profiline uymuyorum ki. Bu işe, müziği seyretmeye meraklı insanların hoşuna gidebilecek bir kaliteye ulaşmaktı benim hedefim. O kaliteye ulaşıp ulaşmadığımız bir eleştiri konusu olabilir. Şimdiye kadar yaptığım tüm kayıtların teknolojisi, içindeki müzik, o müziğin konumu, yeri, esprisi dahil olmak üzere yaptığımız bütün hikayelerin bir dünya standardında olduğunu biliyorum ben. Bu DVD Türkiye için muhteşem olabilir ama benim derdim o değil.
 
Müzik kariyerinizin profesyonel anlamda geç başlamasının sebebi nedir?
 
Müzikle baştan beri yaşamayı seçmedim, göbeğimi müziğe bağlamak istemedim ben çünkü böyle konularda ukala adamım, uzlaşmaz adamım, aç kalacağımın farkındaydım ben. O yüzden gidip başka şeyler okudum ve o müziği cebimde hep başka bir hesap için sakladım, kimse bulaşamasın, kimse beni mecbur kılmasın diye. Bu işe başladığımız yıllarda Türkiye çok farklıydı, ana akım dışında müziğin yaşama şansı yoktu. 'Benimle Oynar Mısın?' 1974 yılında yapıldı ve 1000 adet sattı. 1000 adet. O parayla bir tane dual pikap aldım kendime ancak. Uzun yıllar hayatımı garanti etmek için çalışmakla geçti ama neticede kimse bulaşamadı bu müziğe. O nedenle bu şarkılarda bir temizlik var. Ama ana akımı da hiçbir zaman küçümsemedim ben. 40 yıldır savunduğum şey şu: Ana akım güçlü olacak ki yan akım yaşasın.
 
Bülent Ortaçgil, Selay Sarı ile.
 
Sanki mizah ve ironi eskiden daha baskındı. Sizde, Fikret Kızılok'ta var olan o mizaha bu aralar pek rastlanmıyor.
 
Genç kardeşlerimle konuştuğumuzda ilk sordukları şey şu oluyor: "Neden ben böyle söz yazamıyorum da sen yazıyorsun?" Yahu kardeşim, ben 3 tane kütüphane okudum, sen ne okudun ki yazacaksın öyle bir şey? Eskilerden ulaşmayan sadece mizah da değil, şöyle bir durum: Eski adamların inanılmaz egoları vardı; Cem Karaca'nın, Timur Selçuk'un, Fikret Kızılok'un, Barış Manço'nun... Ama her biri orijinaldi, kendine özgüydü. Şarkıcıları da öyleydi; Ajda Pekkan mesela. Sezen Aksu öyle. Bugün bir altyapısı olmadan söz söylemeye çalışan insanlar bu nedenle kısıtlı kalıyor çünkü kendi bilgisi ve kültürü kısıtlı.
 
Buna istisna gördüğünüz isimler var mı?
 
Kalben'de bu bahsettiğim nevi şahsına münhasırlık var.
 
'Beraber yaşamayı isteyen bir memnuniyetsizlik'
 
Şarkılarınızda kabullenilmiş bir memnuniyetsizlik hâli var diyebilir miyiz?
 
Evet, güzel bir tanım olabilir. İnsan daha fazla şey bildikçe, daha demokrat olmaya başladıkça siyahlar ve beyazlar birbirine giriyor. Karar vermek, inanmak zorlaşıyor, o memnuniyetsizlik bundan kaynaklanıyor. Bildikçe de hem farklı doğrulara karşı hoşgörü de artıyor, kendin gibi düşünmeyeni öldürmeye kalkmıyorsun örneğin. Memnuniyetsizsin evet ama katlanılabilir ve beraber yaşamayı isteyen bir memnuniyetsizlik bu.