Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Edebiyat » ‘İdolüm Duygu Asena’ydı’

‘İdolüm Duygu Asena’ydı’

‘İdolüm Duygu Asena’ydı’08 Mayıs 2018 - 10:05
Duygu Asena’nın anısına Doğan Kitap tarafından verilen Duygu Asena Roman Ödülü’nün bu yılki sahibi Oylum Yılmaz, Milliyet gazetesine konuştu.
GÜLDEN ÖKTEM
 
Oylum Yılmaz, edebiyat dünyasında neredeyse ‘adı hâlâ yok’ olan ama yaşadıkları dönemi etkileyen Suat Derviş, Cahit Uçuk ve Fatma Aliye’yi birer karakter olarak edebiyat okuruna hatırlattığı kitabı ‘Gerçek Hayat’ ile bu yılki Duygu Asena Roman Ödülü’ne değer görüldü. Romanı geçtiğimiz yıl İletişim Yayınları etiketiyle okurla buluşan Yılmaz, “’Gerçek Hayat’ Duygu Asena’yla birlikte yerini bulmuş bir roman” diyor.
 
- Öncelikle sizin için Duygu Asena ismi ve onun adına verilmiş bir ödül ne ifade ediyor?
 
 
Toplumsal cinsiyet anlamında erkeklik tekliktir. Oysa kadın, birden çok kadından oluşur. Bana, “Kaç kadın var içinizde, hangi kadınlar bunlar” diye sorsanız, içlerinden birinin adı mutlaka Duygu Asena’dır, derdim. Asena, Türkiye’nin ikinci dalga öncü feminist hareketinin simge ismi olmasının yanı sıra, yazan kadını da temsil eder çünkü. Ve bu temsiliyeti çok geniş bir halk tabanına yayarak üstlenir. Ergenliğim onun çıkardığı dergileri, yazdığı romanları okuyarak geçti. Kısacası kadın kimliği inşasında yaşıtım hemen pek çok Türkiyeli kadın gibi, Duygu Asena idolümdü. ‘Gerçek Hayat’ için, yazarak direnen kadın edebiyatçılara adanmış bir roman dersem, ödülün anlamının benim için ne kadar büyük olduğunu da söylemiş olurum herhalde. ‘Gerçek Hayat’, Duygu Asena’yla birlikte yerini bulmuş bir roman oldu.    
 
- Seçici kurul ödül gerekçesini şöyle açıkladı: “Kendine has üslubu ve etkileyici anlatımının yanı sıra Türkiye feminizm tarihi içerisinde önemli rol üstlenen yazarlara selam göndererek kadına ait görülen temel duyguları ilgi çekici kurgusuyla anlatması dolayısıyla ödüle değer görüldü”. Romanınızdaki selam gönderdiğiniz isimlere değinmek isterim. Başkarakter; Suat Derviş, Cahit Uçuk ve Fatma Aliye’ye eşlik ediyor. Bu yazarları seçme nedeniniz neydi?
 
İsimleri neden çok az anılıyor? Fatma Aliye için ilk kadın romancımız diyoruz, hatta paramızın üzerinde resmi bile var ama etrafımızda onun kitaplarını okuyan hemen hiç kimse yok! Suat Derviş, Yeşilçam’ın gözbebeği ‘Fosforlu Cevriye’nin yazarı, ‘Fosforlu Cevriye’yi izlemeyen yok, ama ya okuyan? Cahit Uçuk, bir dönem kadınların ellerinden düşmüyormuş onun aşk romanları, şimdi baskıları bile yapılmıyor! Üstelik Hans Christian Andersen Ödüllü bir edebiyatçı, şimdi onu kim hatırlıyor? Bu unutulmanın tek sebebi eril edebiyat kamusudur, onun kadın yazarları kanondan dışarı çıkarmaya çalışmasıdır. Aslında söz ettiğiniz selam, kadın yazarı yok saymaya karşı bir isyan!
 
 
Hayallerden hayat
 
- ‘Gerçek Hayat’ Çukurcuma ve Büyükada hattında ilerleyen bir roman. Bu mekanları nasıl seçtiniz?
 
Yeni binyılın başında ama kültürel olarak da pek çok şeyin sonunda kalmış kahramanım Leylâ, kendine hayaletlerden, hayallerden gerçek bir hayat kurmaya, uydurmaya çalışıyor. Çukurcuma da, değişen dönüşen şehrin nadir kalmış eski bir yüzü, kendisi belki de başlı başına bir hayalet, İstanbul hayaleti. Büyükada’ya gelince; ben hikâyeyi mekanla bir olarak düşünerek yazabiliyorum ancak ve aklıma hikâye denince Büyükada geliyor. O da zaten Çukurcuma gibi bir eski İstanbul hayaleti, bu yüzden gelip sızdı romanın içine. Sanırım ölene kadar Büyükada’da geçen hikâyeler yazacağım.    
 
 
- Bir söyleşinizde “Yüzü fantastiğe dönük bir yazarım” ifadesini kullanıyorsunuz. Bunu biraz açabilir misiniz?
 
Ben, belki safiyane, hayal kurmanın dünyayı değiştireceğini düşündüğüm için yazıyorum. Dolayısıyla başka dünyaları hayal eden metinler ilgimi çekiyor, yazımı da etkiliyor. İnsanı da gerçekten çok hayallerin, doğrudan çok yalanların anlatabileceğine inanıyorum. Ama diğer yandan baktığınızda, gerçeği düşten, insanı yalandan ayırmak mümkün olabilir mi? İşte bu karışma, bu iç içelik, bu ayrışamama hali beni büyülüyor ve yazmaya itiyor. ‘Gerçek Hayat’ın çıkış noktası da bu fantastik hal, bu ayrışamama durumudur.
 
‘Ben, anlatıcının kibirli dünyasına savaş açtım’
 
- ‘Gerçek Hayat’ derdini dil ve zaman ile ince ince işleyerek anlatan bir roman. Bu kitabı dört yıl gibi bir sürede yazdığınız düşünülürse, hikâyeyi anlatmak için bir dil arayışına girdiğinizi söyleyebilir miyiz?
 
Romanda hayalet yazarların sesleriyle birlikte dört ayrı kadın dili var aslında. Her şeyden önce bu kadınların sesini birbirinden ayırmaya çalıştım. Bir yandan da kendi sesime, ben-anlatıcının her şeye karışan o kibir dolu dünyasına savaş açtım kendimce. Ben-anlatıcının bireysel dünyasından bir çoğulluk, biz’lik doğabilir mi, doğsun, diye uğraşıp durdum. ‘Gerçek Hayat’taki dil, dil arayışı biraz da yazarın iktidarına, kendime karşı oldu, diyebilirim.  
 
- Yeni bir kitap üzerine çalışmaya başladınız mı?
 
Evet. Kısa süre önce yine Büyükada’da geçecek bir ergenlik hikâyesi üzerine yazmaya başladım.