Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » "Mizah yamukluk ve çarpıklıktan çıkıyor"

"Mizah yamukluk ve çarpıklıktan çıkıyor"

"Mizah yamukluk ve çarpıklıktan çıkıyor"19 Şubat 2018 - 04:02
Çizgi roman dergiciliğinde artık geceleri seven yeni bir dergi var; Gececi. Geçtiğimiz yaz yitirdiğimiz büyük çizgi roman üstadı Galip Tekin'in emanet ettiği dergiyi devralanlar 4. sayıya ulaştı bile.

 

UĞUR UGAN

 

"Ferman gündüzünse geceler bizimdir" sloganıyla yola çıkan dergi çizgi roman tadını yeniden okurlarla buluşturmayı hedefliyor. Çizerek hikaye anlatmayı isteyen derginin kadrosu da dikkat çekici; Cengiz Üstün, Bülent Üstün, Kenan Yarar, Kaan Sezyum, Hakan Karataş, Memo Tembelçizer, Alpay Erdem, Barış Atar, Turgut Yüksel gibi isimler göz dolduruyor.

 

Dergiyle beraber Kötü Kedi Şerafettin, Kunteper Canavarı gibi efsane karakterlerle  yeniden çizgi roman severlerle buluşmuş oldu. Gececi dergiyi bugün yayına hazırlayan Bülent Üstün, Cengiz Üstün ve Hakan Karataş dijital çağda dergi çıkarmanın misyonunu, Galip Tekin'in emanetini ve çizgi romancılığın bugün olan etkisini anlattı.

 

Uğur Ugan: Son 10-15 yılda hemen her şeyde çok hızlı bir sunum ve anlayış farkı gelişti. Bu durum dijital bir mahkumiyetle açıklanabilir belki. Bu dijital çağda yeni bir mizah dergisi çıkarmanın misyonu nedir ve mizah dergilerinin nasıl bir formu var artık?  

 

Bülent Üstün: Biz baştan beri mizah dergilerinde çizgi roman yapan ve yapmak derdinde bir ekibiz aslında, çizgi roman dergisi yaparak bildiğimiz işi yapıyoruz yani. Mizah dergisi açısından yaklaşırsak çizgi roman dergisi yapmamız, artık güncele yetişemeyen ve sosyal medyada emeğin hiçe sayılarak yağmalanmakta olan  karikatür sanatıyla ilgili. Mizah dergilerinin formatı Oğuz Aral tarafından icat edilmiş bir şey.  Kapakta gündeme atıfta bulunup ardından ikinci üçüncü sayfalarda siyasete değinen karikatürlerin gelmesi Aral’ dan beri hala devam ettirilen ve değişmeyen bir format. Günümüzde gündemle ilgili kapak yaparken,  bulduğun espriyi çizip matbaaya yollayana kadar o konuyla ilgili bütün espriler internette yapılmış oluyor, senin bulduğun espri onlardan önce bulunmuş olsa da matbaaya gidene kadar çürümüş oluyor. Bu hız karşısında gündeme atıfta bulunan mizahçılık hantallaşmış oldu. Çizgi roman dergilerinde gündeme yetişmeye gerek olmadığı ve kendi özel evrenini yarattıklarından internetin hızı hiç bir zaman çizgi romanı bağlayan bir şey olmadı.

 

Okurun aldığı tatmin hızlıca bir tweeti okuyup ona verdiği reaksiyonla ölçülebilecek bir hızda değil mi yine de?

 

B.Ü: O reaksiyonun hızı zaten onu doyurmuş oluyor. Bu erken boşalma halinin zamana yayıldığı dönemlerin üreticileri ve tüketicileri olarak geniş zamanların nostaljisini seviyoruz.

 

 Türkiye’de mizah dergisi geleneği Akbaba, Marko Paşa’dan beri hep politik hiciv üzerine kurulu değil mi?

 

B.Ü: Evet, zira o dönemler muhalifliğin bir sanat olarak icra edildiği zamanlar, hatta o dönemin karikatüristleri gazeteci kökenliler ve bir politik bilinçle üretiyorlar. Gırgır da bir gazetenin ilavesi olarak yayın hayatına başlamıştır. Gırgır, o dönemin gazetelerin söyleyemediği şeyleri mizah yoluyla ifade ederek en kuvvetli muhalefeti yapabilmesiyle yükselişe geçmiş. Günümüzde siyasi mizah için gereken demokratik iklimin hali herkes için malum, muhalefet kültürü yok edilmeye çalışıldığından  her muhalif düşünce vatan haini damgası yiyor, bu hal de geleneğin sürdürülmesini zora sokuyor bu şartlarda.

 

 

"Çizgi romanlardaki marjinallik televizyonda görülemeyen şeylerdi"

 

 

 

 

Bu yönüyle karikatür demode mi oldu peki?

 

B.Ü: Demode olmasa da şok ediciliği ve söyleyemeyeni söyleme işlevini biraz yitirdi diyelim. 90’larda L-Manyak dergisinin rakibi televizyondu. Televizyonda sert ve marjinal doneler anlatılamıyordu. Bizim çizgi romanlarımızdaki sertlik, marjinallik televizyonda görülemeyen şeylerdi ve bu dönemler dergilerin televizyona alternatif bi kültür üretmelerinden kaynaklı olarak  çok sattığı zamanlardı. Aslında bir yandan da bizim böyle ‘’büyük resim’’e bakmakla pek ilgilendiğimiz yok, baştan beri en basit haliyle çizgi roman okumayı seven insanlara çizgi roman yapmayı seven üreticileriz. 

 

Peki bunu sevenler bugünün gençleri mi yoksa daha eski okurlar mı?

 

B.Ü: Yaklaşık 25 yıldır çizgi roman yapıyoruz, bu meslekte sanırım beş kuşak okuru devirdik, imza günlerinde gençken okumaya başlayıp, şimdi çocukları için dergilerimizi imzalatan okurlarla karşılaşıyoruz sıklıkla, o yüzden eski, yeni, yaşlı, genç gibi bi ayrımdan ziyade okur yelpazemiz hep geniş oldu.

 

"Marjinal değerlere bir hücum varsa..."

 

 

 

 
 
 
Çizgi roman deyince akla ilk gelen isimlerden biri Galip Tekin’di. Geçtiğimiz yaz yitirdik onu.  Onun sizlere bıraktığı emanet ve sorumluluk tam olarak ne oldu.

 

B.Ü: Galip Abi çok disiplindiydi. ‘İki dergi yapalım, yedekli çıkalım’ gibi Gırgır dergisinden kalma bir disiplini vardı. Biz de birbirimize söz geçiremeyen kuşak çizerler olarak onun ustalığına duyduğumuz saygıyla işlerimizi geciktirmeden yazıp çizmek konusunda titizlendik, şimdi onun gözleri üzerimizdeymiş gibi yazıp çiziyoruz.

 
 
 
Hakan Karataş: Düz politika ve pornografiyi kenarda tutarak sadece hikaye anlatmaya yönelmek istiyordu. Çünkü hayat çok politik ve tek kutuplu. Artık onun üzerine muhalefet yapmanın bir anlamı yok. Pornografiye de çoluk çocuk ulaşabiliyor. Bizim üzerine söyleyebilecek bir şeyimiz kalmadı. Derginin çerçevesi bunun dışında her şey.

 

B.Ü: 90’larda marjinal değerleri L-Manyak, Kemik gibi dergilerde kullanıyorduk. Eğer bir faşizm geliyorsa önce travestiden başlar sonra yavaş yavaş senin sokağına gelir. Eğer marjinal değerlere bir hücum varsa bu senin de suyun ısınıyor demektir. Demokrasinin en iyi güvencesi marjinal değerlerin ayakta kalması. Eğlencenin temeli de zaten onaylanmayan, aşırılıkları olan, coşkulu şeyler. Konuyu dağıtmak, yolunda giden bir şeyin aniden aksaması bizi güldürüyor. Mizah çarpıklıktan çıkıyor. 

 

 
 
Cengiz Üstün: İlginç bir şey var Gececi de mesela. Bir Japon çizerimiz var. Japonya’da çok satan bir manga dergisinde çizmiş ve birkaç yıldır burada yaşadığı için çok güzel bir adaptasyon sağladı. İçerik olarak anlattığı şey çok iyi. Burayla Japonya arasında karşılaştırmalar yapıyor.

 

 

"Gülme kutsallık adına çok tehlikelidir"

 

 

 Eskiden bu işlerle uğraşan insanlara hep marjinal gözle bakılırdı. Buna karşıt olan cenah da artık kendi mizahını üretmeye başladı. Muhafazakar karikatür dergileri de çıktı. Karikatür dünyası tek bir dünyadan bakan insanların tekelinde değil artık.  Bunu nasıl yorumlarsınız?

 

B.Ü: Hayata dair her şeyi kutsamakla meşgulsen oradan bir gülme çıkaramazsın. Kutsiyet ve fanatizmin olduğu yerde mizah yapabilmek güç bir iş.  Yapılsa da tatsız tuzsuz bir şeyler çıkıyor ortaya.  Geçenlerde Instagram'da yaptığım bir objeart ta Che Guevera’ nın kafasına domates koyup paylaştım, ona da solcular bozuldu, bak şimdi olmadı diye yorumlar geldi. O da Che Guevera’yı kutsamış çünkü. Fanatizm problem esasında. Çünkü işin içine mizah sokarak onun tapınışını bozuyorsun. İçinde mizaha karşı bir hoşgörü, tolerans barındırmayan her ideolojiye şüpheyle yaklaşmalı.

 

H.K: Can Barslan açlık greviyle ilgili bir espri yapmıştı. Orayı da solcular basmıştı mesela. Politik kutuplar mizahı öldürüyor aslında.

 

 Eskiden bir mizah dergisinin politik olması ona itibar kazandırıyor muydu peki?

 

B.Ü: Kazandırıyordu tabii. Bakmayın öyle patlıcan burunlu adamlar çizdiğimize bizimde bir politik ve siyası bir ağırca bilincimiz var diye saygınlaştırabiliyorsun. Artık yaptığımız işe ekstra bir saygınlık kazandırmaya ihtiyacımız yok, kişisel olarak ta bir itibara ihtiyaç yok, imza olarak ‘Hayvan Büstün’ yazıyorum. Disiplinli delileriz biz o kadar.

 

 Lisedeyken en sıkıcı derslerde arka sıraya geçer ve Kötü Kedi Şerafettin okurdum. 96’da doğdu bildiğim kadarıyla ve 22 yaşına geldi. Bir kedinin ömrünü de düşünürsek bu kediyi siz Türkiye’ye kazandırdınız. İlk başladığınızda bu kadar meşhur olacağını düşünüyor muydunuz?

 

B.Ü: Düşünmüyordum, aksine nefret uyandıran bir anti kahraman yaratmaya çalışmışken, sevilmesi ilk etapta şaşırttı beni ama sonradan o nefret kazanmaya yarayacak tüm özelliklerinin bir tür memleket folklörü olduğunu anladım.

 

Şero seksist bulundu mu kadınlar tarafından özellikle?

 

B.Ü: Şero çok geniş yelpazeli bir karakter, mahalleden, akrabalarımızdan daha önce aşina olduğumuz hissi uyandıran biri gibi, her yerde Şero gibi adamlara rastlamak mümkün, toplumu aynaladığından, her şeyi olduğu gibi yansıtan bir kakakter olduğundan, kendi haliyle ikna edici oldu, cezai ehliyeti olmadığından pek sorgulanacak bir tipleme değil.

 

 

 
 
Animasyon film içinize sindi mi peki?

 

B.Ü: Sindi tabii. Sert bir film yapmak istiyordum. Oldu. Bir daha da bu ülkede bu kadar serti yapılmaz.

 

Şerafettin doğarken bir alt kültür kente hakimdi. Bugün ise bir sterilleşme var. O eski sokaklar form değiştirdi ve öldü. Sokak ölünce sokaktaki karakterler de değişti. Bir karikatürist olarak yeni sokakları nasıl görüyorsunuz?

 

B.Ü: Pek eskisinden bir fark göremiyorum. Aynı aksiyon devam ediyor.

 

H.K: Yeni bina yapınca insanlar yenileşmiyor. Yine aynı insanlar yaşıyor. Sabaha karşı 4’te Beyoğlu’nda gezince 20 yıl önceki tipleri görüyorsun.

 

 

Beyoğlu’nun son 20 yıldaki değişimi karikatürü etkiledi mi?

 

H.K: 1989’da ben İstanbul’a geldiğimde sadece İstiklal Caddesi üzerinde yürüyebiliyorduk. Ara sokaklara girilemezdi. Sokaklarda sadece pavyonlar vardı. Gençliğe göre değildi. Galatasaray Meydanı’ndan geri dönerdi herkes. Beyoğlu tamamen pavyonlara özgüydü. Sonra yeni bir sınıf olarak borsacılar ortaya çıkmaya başladı. Onlar yeni bir şey talep ettiler.

 

B.Ü:  Beyoğlu pavyonken biz köprüaltına takılıyorduk. Kemancı’yı yaktılar sonra ‘tiki’ler gelmeye başladı. İnsanlar bu kez kültürün kendisine sığınmaya başladılar. Biz sokakları çiziyorduk. Biz L-Manyak’ı yaparken Metin Üstündağ Hayvan dergisini çıkarıyordu. Şimdi edebiyat dergisi adı altında çıkan, furyalaşmış degiciliğin kökeni Hayvan dergisidir, bu üslubu da  yine mizahçılar icad etti yani .

 

 

 

"Canlılığın talep edilmediği saatlerde..."

 

 

 

 
 
 
Neden Gececi peki? Bir mizah dergisine isim bulmak zor mu?

 

B.Ü: Zor tabii. İsimin de kendi enerjisi ve karizması var.  Gececiyiz zaten. Yıllardır öyle. Mizah dergisi sabahlamaları meşhurdur, gece çalışmayı hep sevdik.. Gündelik hayatın hayhuyunun, tozunun, dumanının inmesi lazım. Gündelik hayatta senin kafanı çalan her şeyi geceyle birlikte bırakıp, kendi kurduğun evrene tamamen kendini vermen gerekiyor.  Canlılığının talep edilmediği saatlerde canlılığını canlandırdığın şeye verebiliyorsun. Gececi’nin iş gönderin dediğimiz mailine bile hep gece 3’te 4’te mail geliyor. Sistemin tahakkümü var; kalkın okula, işe gidin, dizi izleyin ve yatın diye. Sistemin sana yat uyu dedikten sonra uyumamak,  ergenliğimizin ve körpe anarşistliğimizin en naif atraksiyonlarındandı.

 

C.Ü: Bizim için de sürpriz olabiliyor. İç enerjiyi geceye yansıtırken neler çıkacak diye. Eskizlerini yapıyorsun, karakterlerini çıkarıyorsun ve hep bir boş alan arıyorsun. Orada da sana sürprizler çıkabiliyor kurguyu yaparken.

 

H.K: Çalışma mesaisine uygun olarak sesler kesiliyor. Telefon çalmıyor. Dışardan ses gelmiyor.

 

 Teknoloji geliştikçe karikatür çizimi değişmedi mi?

 

B.Ü:Teknoloji girdi ve çizerlerin çizgisini bozdu. Tablete geçen bütün çizerlerin kağıt üzerinde yakaladığı tat bozuldu. 

 

H.K: Copy paste ve kolaycılık çizgiyi tembelleştiren bir şey. Çizeri ilerletmiyor. Hayal gücünü kağıda geçirirken bir kendimizi aşma durumu var. Bilgisayarda o yok.

 

B.Ü: Evinde kağıt kalemi olmayan yoktur. Müzisyen olmayı istedim 13-14 yaşlarda ama evimde gitarım yoktu. Çocukken ben sobanın altında tozlu kalem bulmuştum. Muşambanın üstünde bir de kağıt buldum ve adalet bu dedim. Biz hala sobanın altında kurşun kalem bulmuş çocukların peşindeyiz.

 

 

"Bir şey öldü deniyorsa o işi iyi yapan insan azaldığı için"

 

 

 Gençlerden hiç tepki aldınız mı teknoloji konusunda?

 

B.Ü: İnternetten alabilsek diye söylenenler oldu. Biz biraz aslında retroyuz. Dergicilik , çizerlik, bir kağıdın başında tarama ucuyla bir şey çizmek retrodur. Akademide sanat tarihine girebilir çizgi romancılık. Picasso ile Dali resmini en iyi yapma yeteneklerine vardıklarında fotoğraf makinesi icat oldu. Lanet olsun demedi herifler biri gerçeküstücülüğü buldu biri kübizmi. Fotoğraf makinesinin yapamadığını yaptılar. Bizim görevimizde bu. Yapılamayan bir şeyi yaptığımız zaman bu iş yaşar. Aventür öldü deniyor. İyi aventür yapılamadığı için. Tarantino iyi aventür yapınca yeniden aventür patlıyor. Bir şey öldü deniyorsa o işi iyi yapan insan azaldığı için ölüyor.

 

 Meslek hayatınız boyunca çizerlik dışında başka bir şey yapayım dediğiniz oldu mu?

 

B.Ü: Valla benim heves etmediğim şey yoktu, ama en büyük tutkuyla bağlandığım bu iş olduğundan diğerleri doğallıkla elendi. Dergicilik, çizgi romancılık pek akıl işi değil. Tek bir bünyede yanyana durabilecek en zor iki şey, sanatsal yaratıcılıkla, ticaret. Ticaretle sanat birbirine çok uzak şeyler, biz güzel dergi yapalım, sevenler alsın gibi düz mantıkla üretiyoruz hala. Dergiye reklam almıyoruz, bazı dergiler var 5 tane reklam alıyor dergiyi kurtarmış oluyor. Satsa da olur satmasa da. Türkiye’de basılı yayınlarda iki tane yayın reklam almıyor; biri TBMM’nin çıkardığı Resmi Gazete, öbürü çizgi roman dergileri.  Sade ve sadece ortaya çıkardığın işin  gücüyle dergi  sattırmak hala çok erdemli ve bizim için gurur verici  bir hareket.

Etiketler: Gececi  Galip Tekin