Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Küllerinden var olmanın dayanılmaz ağırlığı

Küllerinden var olmanın dayanılmaz ağırlığı

Küllerinden var olmanın dayanılmaz ağırlığı06 Eylül 2022 - 11:09
Türk edebiyatının en tılsımlı, en protest yazarlarından biri Suat Derviş. Hâli vakti yerinde aristokrat bir ailenin kızı olarak dünyaya gelmiş, özel derslerle, türlü imkânlarla yetişmiş bir kadın. Fakat sahip olduklarını reddetmiş, ‘sahip çıkılmadıkların’ sesine ses vermiş, ötekinin düşüne ortak olmuş biri aynı zamanda.
Seray Şahinler
 
“Fosforlu Cevriye”, “Hiç”, “Ankara Mahpusu”, “Kara Kitap” başta olmak üzere 71 yıllık hayat mücadelesinde 40’ın üzerinde romana, 300’e yakın öyküye imza atmış üretken bir yazar olsa da yaşadıkları ve yazdıklarıyla döneminin ‘görmezden gelinen isimleri’ arasındaki yerini almış. Yazdıkları tarihe hapsolmuş sanki... İthaki Yayınları, Serdar Soydan’ın emeğiyle yıllardır Suat Derviş külliyatı üzerine çalışıyor. Ve ne mutlu ki Suat Derviş’i peşi sıra yayımlanan romanlarıyla ve tefrika yayınlarıyla artık daha yakından tanıyoruz. Suat Derviş’in hayatındaki dönüm noktalarını, yazar ve gazeteci kimliğini keşfetmek isteyenler için bir sergi düzenleniyor şu sıralar… İthaki Yayınları ve Sanat Kritik iş birliğiyle gerçekleşen “Ben Yazar Suat Derviş’im”, Derviş evrenine bir adım daha yaklaştırıyor okuru.
 
Tarihi yeniden yazıyor 
 
Suat Derviş, hayat öyküsüyle, yaşadıkları, yaptıkları ve yazdıklarıyla Türk edebiyatına damga vurmuş bir isim. Kadın hakları savunucusu, sınıf mücadelesinin yılmaz neferi, edebiyatta toplumcu gerçekçiliğin öncüsü. Tıpkı romanlarındaki kadın karakterler gibi mücadeleyi elden bırakmayan, güçlü, özgür bir yapıya sahip. 1901’de Hatice Saadet adıyla dünyaya gelen Suat Derviş’in yazıyla ilk teması 3 Ekim 1920’de Alemdar’da başlıyor. “Hezeyan” başlıklı bu mensure, çocukluk arkadaşı Nâzım Hikmet tarafından gazeteye verilmiş. Aynı gazetede meşhur “Kara Kitap” romanın tefrika edildiğini de görüyoruz. 1921’den itibaren ise gazeteciliğe adım atıyor. 1926-1927 arasında Servet-i Fünun’da hikâyeleri yayımlanıyor. Ardından gelen Avrupa yılları… 1933’te babasının vefatı ve Hitler’in piyasaya çıkışıyla ülkeye geri dönüyor. 1935’ten itibaren ise sokağın sesine ses vereceği röportajlar serisine imzasını atıyor. Bu söyleşilerde ötekinin sesini duyuruyor Suat Derviş. “Çalışan kadınlarla konuşuyorum”, “Çöken Boğaziçi”, “Veremlilerle konuştum”, “Türk kızları nasıl iş bulur”, onun aynı zamanda politik yönünü de yansıtan, alternatif tarih yazımına iz bırakacak metinler... 
 
Hayatı bir sandıkta…  
 
Serdar Soydan’ın çalışmalarına dayanarak Seval Şahin’in desteğiyle hazırlanan serginin küratörlüğünü Eda Yiğit üstleniyor. Sergide Derviş’in güncel biyografisi, yazarlık serüveni, dönemin gazetelerinden seçilmiş çeşitli röportaj serileri, çevirileri, roman tefrikaları, öykü ve romanlarının bir araya getirilmiş güncel bir listesi yer alıyor. Yazarın zamanla karşı karşıya kaldığı “görmezden gelinme” hâli, maddi zorluklarla ve mücadelelerle geçen hayatı, Almanya yılları ile evlilikleri serginin dikkat çeken bölümlerinden…  
 
Hayatı boyunca hep “yazmak zorunda kalmış” Suat Derviş. Yazdıklarında kendisini ve toplumunu ortaya koymuş, esaretin onu nasıl depresif kıldığını, özgürlüğe olan açlığını aktarmış. Bunu da çoğulcu ve devrimci bir perspektiften yapmış. Serdar Soydan’ın dikkat çektiği önemli bir konu var: Özgürlük fikri onun büyüklüğünü ortaya koyar. Eserlerini hangi dile çevirirseniz çevirin, tüm yerelliğinden sıyırın, evrenselliğinden hiçbir şey kaybetmez. 
 
Evrak-ı metrukesini bir sandıkla yanında taşımış; Almanya, Fransa, Danimarka, Rusya gibi ülkelerde kendini var etmiş, yıkıldığı her dönemde küllerinden yeniden doğmuş bir figür Suat Derviş. Kendini her seferinde yeniden var etmiş. Bu yönüyle de bugün için belki bir ilham kaynağı... Yeri geldiğinde “Keşke beni o kadar övmeselerdi, ben de bu kadar cesaretlenip bugün saçma bulduğum ve tavan arasına kaldırdığım o romanları yazmamış olurdum” diyerek kendine karşı oldukça acımasız davranmış. Kumaşında ise hep ötekinin sesinin duyurma, sesi çıkmayanların derdini aktarma hâli … “Ben Yazar Suat Derviş’im”, yazarın o hiç susmayacak sesinin bugün daha iyi duyulmasına bir katkı. Sergi 30 Eylül’e kadar Sanat Kritik’in Beyoğlu Pasajı’ndaki mekânında ziyaret edilebilir.