Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Hayat ile sanat birleşiyor

Hayat ile sanat birleşiyor

Hayat ile sanat birleşiyor09 Eylül 2022 - 10:09
Pandemi karşısında insanlığın reaksiyonlarını bir uçak yolculuğuna sığdıran “Emergency Declaration/Acil İniş” dünya ülkelerini kapsayan sivri eleştiri okları fırlatıyor.
MÜJDE IŞIL
 
Güney Kore sinemasını. doğaüstü korku filmleriyle de yağmurlu polisiyeleriyle de sert dilli düzen eleştirileriyle de seviyoruz. Ama bu sefer pek de alışık olmadığımız türde bir felaket filmiyle çıkıyor karşımıza. İşin daha da ilginci, neredeyse üç-dört sene önceden bugünün öngörülmüş olması. Daha ortada Kovid-19 salgınının adı geçmiyorken “Emergency Declaration/Acil İniş”, havadan bulaşan ölümcül bir virüsün bir uçak dolu insanı nasıl esir aldığını anlatmaya koyuluyor. Üstelik çekimleri Kovid-19 salgınına takılıp erteleniyor. Bazen hayatın kurgusu ile sanatın kurgusu aynı durakta kesişiyor.
 
Her dakika yeni engel
 
Filmin konusuna gelirsek… Uçakta geçen felaket filmlerinin klişelerindendir... Öne çıkacak karakterlerle özdeşlik yaşamamız için onlar tanıtılır önce. “Acil İniş” de öyle yapıyor. Bir polis dedektifi ve ailesi, kızıyla seyahat eden bir baba vs. Biyolojik terörün suçlusunu da ilk adımda gösteriyor. Bu bilim insanı, laboratuvarda çalışılan bir virüsü ölümcül bir salgını geliştirmek için kullanıyor ve onu 150 yolcu taşıyan bir uçakta havalandırmaya karıştırıyor. Eski tip uçakta dışarıdan havalandırma olmadığı için virüs kısa zamanda yolcular arasında yayılıyor. Güney Kore’den Hawaii’ye giden uçak bir anda cehenneme dönüyor.
 
Han Jae-rim’in yazıp yönettiği yapım, ‘70’lerde “Airport”un yol haritası çizdiği uçak gerilimlerinin izinden gidiyor. Tıpkı onun gibi yaklaşık 2,5 saat süren “Acil İniş” finaline kadar dur durak bilmeden seyirciyi diken üstünde tutmayı başarıyor. Yolcularla birlikte bizi de bir engelden diğerine sürüklüyor. Finalindeki aşırı ve gereksiz duygusallığı saymazsak, dünya ülkelerini kapsayan sivri eleştiri okları da fırlatıyor. ABD’den, Japonya’dan, Norveç’ten yani gelişmiş hiçbir ülkeden iniş izni alamayan uçağın kaderini, uluslararası iş birliği değil de bireysel kararlar ve fedakârlıklar belirliyor. Bunun benzerini pandemide de yaşadık. Zengin ülkeler örneğin Afrika’ya yardım göndermektense çöpe atma pahasına aşı stoku yaptı.
 
Pandemi karşısında insanlığın reaksiyonlarını bir uçak yolculuğuna sığdıran “Acil İniş”in dışarıda geçen sahneleri ise hem kovalamacasıyla hem de yağmurlu atmosferiyle “Bir Güney Kore” polisiye gerilimi (bazen “Se7en”) tadı da veriyor. “Parasite”in yıldızı Song Kang-ho ve “Squid Game”in başarılı kadrosundan Lee Byung-hun’un performansı da filmin sürükleyiciliğini artırıyor. Film, dünyadaki yönetimler ne kadar hatalı kararlar alırsa alsın insanların insanlığından ümidi kesmemek adına umut tazeliyor. Sinemada pandemi izini izlemek ne kadar bunaltıyorsa bu umudu hissetmek de o kadar iyi geliyor. Bu sene Güney Kore’de en iyi hasılat yapan filmlerinden biri olan yapımı, uçak korkusu olmayan sinemaseverlere tavsiye ederiz.
 
 
Ötekileştirmek Ötekileştirmek ne kolay!
 
“Where The Crawdads Sing/Kya’nın Şarkı Söylediği Yer” Amerikalı yazar ve zoolog Delia Owens’ın 2018’de yayımlanmış ve şimdiye kadar 15 milyondan fazla satmış aynı adlı romanından uyarlama. Genç bir kadının tek başına ayakta kalma direncini anlatan film de tam bir kadın dayanışması ürünü. Film, ‘60’ların sonunda geçiyor ve bir cinayet soruşturmasıyla açılıyor. Öldürülen gencin katil zanlısı olarak, tüm kasabanın “Bataklık kızı” diye küçümseyip ötekileştirdiği Kya tutuklanıyor. Film bu noktada bir yandan tek başına bir büyüme hikâyesi anlatırken diğer yandan da bu cinayetin izini sürüyor. Film, Kya’nın özelinde tek başına yaşamanın ve yaşayanın toplum nazarında olağan şüpheli göründüğüne dikkat çekerken özgür hayatı benimseyen kadınların toplum baskısı ve erkek şiddetiyle en ağır bedelleri ödediğine de parmak basıyor. Çocukluğundan başlayarak birçok trajediyle karşı karşıya kalan Kya’nın yaşadıkları sömürüden uzak, sakin bir tarzda anlatılıyor. Genç kadının bataklık diye tanımlanan alanda yaşaması, ötekileştirme bataklığının metaforu olarak kullanılıyor. Filmin görüntü yönetmenliğinin hayli başarılı olduğunu da ekleyelim.