Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Hafızamı kaybedip nerede saklasam?

Hafızamı kaybedip nerede saklasam?

Hafızamı kaybedip nerede saklasam?17 Haziran 2022 - 09:06
Liam Neeson’ı yine bir intikam yıldızı olarak izleyeceğimiz “Memory/Geçmişe Dönüş”, hafıza kaybından muzdarip bir kiralık katilin duygusal ve etik ikilemleri arasında dolaşıyor.

MÜJDE IŞIL

 

Kâğıt üzerine güzel proje aslında. Elde zaten başarılı olmuş bir roman ve ondan uyarlanmış bir Belçika filmi var: 2003 tarihli “The Memory of a Killer”. Yaratıcılık sorunu çeken Hollywood senaristlerine yüklenmeye gerek yok, malzeme hazır çünkü. Bir de iyi kadro kuruldu mu, tamam. James Bond efsanesini sıfırdan başlatan Martin Campbell yönetmen koltuğuna oturtulup başrol de intikam filmlerinin “ihtiyar delikanlı”sı Liam Neeson’a verildiyse evet, kâğıt üzerinde işler yolunda demektir. Ancak perdeye yansıyan sonuç “Memory/Geçmişe Dönüş” için pek de öyle olmamış.

 

Avrupa’dan ABD’ye transfer

 

Bu sefer Liam Neeson’ın canlandırdığı karakter; karısı, çocuğu vs. kaçırıldığı için intikam peşinde falan değil. Kendisi, hafıza sorunu yaşayan profesyonel bir katil. Ancak bütünüyle de kötücül değil. Öldürmesi için para aldığı genç kızı öldürmeyi reddediyor. Bunun üzerine suç örgütünün hedefi hâline geliyor. O ise örgütten önce davranıp devletin içine sızmış bu insanları ortadan kaldırmaya çalışıyor. Adil olduğuna güvendiği bir ajana da bilgi akışı sağlıyor. Ancak bir noktadan sonra işler çığırından çıkıyor.

Yazının başında da belirttiğimiz gibi ortada hazır bir hikâye var. Filmin orijinalini izlediğinizde hikâyenin ve karakterlerin Avrupa mantığına gayet iyi oturduğunu görüyorsunuz. Mesafesi, yaklaşımı, çekim tekniği, karakterlerin zıtlıkları kıta Avrupası ile bütünleşik. Hollywood çevrimi ise ne orijinaliyle uyum sağlayabiliyor ne de tam anlamıyla şaşaalı bir Amerikan aksiyonuna dönüşebiliyor. Ortada doku uyuşmazlığı var. Mekânı Belçika’dan ABD’ye taşımak ve bir-iki yeni sahne eklemek “Geçmişe Dönüş”ü parlatamıyor. Ne Martin Campbell’dan doğru düzgün gerilim/aksiyon çıkıyor ne de 70 yaşındaki Liam Neeson’dan muhteşem bir intikam performansı. 20 küsur sene önce “Memento” ile yıldızlaşan Guy Pearce’ı hafızayla ilgili bu filme dâhil etmeyi, muhtemelen yapımcılar dâhiyane fikir olarak tanımlamışlardır. Ancak onun varlığı da “Memento”nun ne kadar iyi bir film olduğunu hatırlattığından, faydadan ziyade filmin aleyhine işliyor.

Orijinal filmde soyluluk unvanı olan bir erkeği suç lideri olarak izlerken yeni filmde onun yerini Monica Bellucci alıyor. Asıl ilginci ise Bellucci’nin rolünü, “Maria Callas: Letters and Memories”ı sahnede okuyormuşçasına canlandırması. Liam Neeson, yine bildiğimiz Liam Neeson. Ancak orijinal filmdeki Jan Decleir’in etkisine yaklaşamıyor. Orijinal yapım ile yeniden çevrimi arasındaki en bariz fark ise finalinde. Kıta Avrupası ile ABD’de adaletin nasıl sağlandığı ve algılandığı, bunun seyirciye nasıl yansıtıldığına dair iki zıt kutup görüyoruz. Burada da orijinal film, olgunluğu ve seyirciyi rahatlatmaktan ziyade kafa kurcalamasıyla fark yaratıyor. Perdede racon kesen 70’lik Liam Neeson hâlâ sempatisini ve karizmasını koruyor.

 

Dinlemeyi öğrenmek üzerine

 

“Joker”in ardından Joaquin Phoenix’ten böylesine sakin bir performans izlemeye hazır mıydık acaba? Gerçekten de izleyene iyi gelen; kendi hayatına durup bakmayı, hızını yavaşlatmayı, dinlemeyi öğrenmeyi öğütleyen bir yapım “C’mon C’mon/Yaşamaya Bak.” Phoenix’in canlandırdığı Johnny, radyo programı için çocuklarla röportaj yapıyor. Annesinin kaybından beri arasının açık olduğu kız kardeşinin teklifiyle, kısa bir süre için yeğenine bakma görevini üstleniyor. Birbirini doğru düzgün tanımayan dayı-yeğen zaman içinde kaynaşmaya başlıyor.

“Yaşamaya Bak”, sadece kendi iç sesine odaklananlara dış sesleri de dinlemelerini salık veriyor. Hikâyenin merkezi dayı-yeğen olarak görünüyor. Evet ama hem kişisel hem de evrensel sorunların konuşmamak ve birbirini dinlememekten ibaret olduğunun altını çiziyor film asıl. Johnny kız kardeşi ile, yeğeni ile konuşup onları dinledikçe manen rahatladığını, hafiflediğini hissediyor. Mike Mills hem yazıp hem yönettiği filmde orta yaş olgunluğuna giriş terapisi kıvamında anlatıma imza atmış.