Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » 'Fasa Fiso' bir hikayenin başkahramanı Teoman

'Fasa Fiso' bir hikayenin başkahramanı Teoman

'Fasa Fiso' bir hikayenin başkahramanı Teoman22 Mayıs 2018 - 03:05
Türkiye'nin en popüler rock yıldızlarından Teoman yıllarca şarkılarla seslendiği sevenlerine bu kez kendi hayat hikayesini cesurca paylaşan bir kitapla döndü: Fasa Fiso.

UĞUR UGAN

 

Türkiye'de gençliğini geçiren hemen herkesin başına gelebilecek şeylere maruz kaldı. Boğaziçi'nden mezun olduktan sonra rutin bir hayatı olabilirdi o çocukluk hayali olan rock yıldızı olmayı seçti. Zagor'u, Karaoğlan'ı, Elvis'i sevdi, çizgiromanlar okudu, kovboylara özendi ve herkesin tanıdığı Teoman oldu. Uzun yıllardır sürdürdüğü müzik kariyerinde bir döneme damga vuran ünlü yıldız kalemini cesurca kullandı ve kendi çocukluğunu, gençliğini, star olma hikayesini olanca gerçekliğiyle okurlara sundu. Kitap, Teoman'ı yakından tanımak isteyenler için otobiyografik bir anlatım. Çocuk Teoman’dan rock yıldızı Teoman’a uzanan yolculuk yıllarca göz önünde olan yıldızın hayat hikayesini kendi anlatımıyla tek tek işliyor ve zaman zaman şarkı sözleriyle harmanlanan anılara eşlik ediyor.  Fasa Fiso 50 yaşındaki yıldızın tüm geçmişini dürüstçe paylaştığı bir 'içini dökme' kitabı neredeyse.

 

 

Müzisyen, söz yazarı ve yeni yazar Teoman hayatını anlattığı 'Fasa Fiso' kitabı ile ilgili sorularımızı yanıtladı.

 

Uğur Ugan: Sizi insanlar neredeyse her biri öykü gibi olan şarkı sözlerinizle tanıdılar. Bu kez şarkılarla öykü anlatmanın dışına çıkıp bizzat hayat hikâyenizi yazdınız. Yazma yolculuğunuzda bir kitap fikri hep var mıydı, yoksa geriye dönüp hayatınızın anlatılmaya değer bir hikâye olduğunu mu düşündünüz?

 

Teoman:  Otobiyografi diye yola çıkmadım ben. Parçalı yapılı bir kitap olsun, benim hakkımda birazcık bilgi versin istemiştim en başta. Ağırlıklı olarak kariyerimin başından beri yaptığım röportajlardan bir derleme olacaktı. Sonra işler karıştı, ben kendimi bir sürü hikâye yazarken buldum. Otobiyografi denilince, çok ciddi bir hayat hikâyesi olması gerekirmiş gibi geliyor insana. Benim hikâyem, ciddi ve önemli bir hayat hikâyesi değildi ama, bazı okuyucuların hoşuna gideceğini sanıyordum. Benimle ilgilenen hayranlarımın, en azından.  

 

Hayat hikâyenizi insanlara açmak tehlikeli değil mi? Hakkınızda bu kadar şeyi bilmenin, belki birçok insanın kafasındaki Teoman imajını bozacağından endişe ettiniz mi?

 

Ben etmedim ama arkadaşlarım, menajerim filan endişelendiler biraz. İnsanların, diğer insanlarda açık aradığı bir ortamda, benim gereğinden fazla dürüst olduğumu söyledi menajerim. Tabii yıllardır, medya ile yaşadığımız bütün problemlere benden çok daha hâkim o. Ama ben umurumda olmadığını söyledim ona. 

 

Sizi sevenlerin aklında ilk kaldığınız söz; “Babamın öldüğü yaştayım” sözüydü. Küçük yaşta babanızı kaybettiğinizi biliyoruz. Baba boşluğu çocukluğunuzda nasıl bir etkiye yol açtı. Sizi daha güçlü mü kıldı, yoksa tabiri caizse “serseri” kelimesinin başıboş manasında olduğunu düşünürsek başıboşluk mu sizin “romantik serseri”liğinize katkı mı sağladı? 

 

Hayatımda çok önemli erkek figürleri olmadı benim. Ya da şöyle diyeyim, kadınlarla iç içeydik biz çocuklar ve başımızda bir erkek varmış gibi hissetmedim hiç. Annem otoriter biriydi ama baba otoritesi denen şeyi tanımadım. Belirli bir yaşa geldikten sonra, okulda da fena bir öğrenci olmadığım için, yeterince özgürdüm, annem pek karışmadı bana. Ben de oradan oraya savruldum.

  

Kadınlar tarafından büyütülmüş olmak da bir merak konusu. Kadınlar tarafından büyütülmeniz kadınları anlamanıza faydalı oldu mu?

 

Erkeklik meselesini kendi hislerimle çözdüm ben küçükken, birilerinden bir şey öğrenmedim. Erkeklere özendiysem de, bu kişiler kovboylar, şarkıcılar filandı, çevremizdeki insanları çok etkileyici bulmuyordum. Ama kadınlarla büyüdüm ve onları tanıyorum. Bunu sadece anne, teyzeler, anneanne üzerinden de söylemiyorum, kız arkadaşlarım ve sevgililerim de dahil buna. Çünkü onlarla da beraber büyüyorsunuz, birbirinizden çok şey öğreniyorsunuz. Kadınları anlamak konusu ise çetrefilli. Deniyorum diyeyim.

 

 

Çocukluk kahramanınız kimdi. En çok kime özeniyordunuz?

 

O kadar çok ki. Kitapta anlattım zaten, kendimi bildim bileli birilerine özendim ben. Hâlâ da özeniyorum. Ama küçüklüğümde Tarzan, Zagor, Karaoğlan gibi kahramanlara özenirdim.

 

Çizgi romanlar okuyan, yabancı müzikler dinleyen, haşarı bir çocuk imajı var kitapta. Hayatın tüm olumsuzluklarına rağmen şanslı bir çocukluk geçirdiğinizi düşünüyor musunuz?

 

Çocukken çok şanssız olduğumu düşünürdüm. Başkaları için hayat daha kolay ve konforlu gelirdi bana. Ama kendime bir dünya yaratmıştım, onun içinde de mutlu olmayı biliyordum. Beni asıl dış dünya korkutuyordu. Çekingen biriydim başkalarının yanında. Yalnızken kendimi daha iyi hissediyordum.  

 

Kitabı okuyunca Türkiye'de genç olmanın getirdiği birçok şeyle karşı karşıya kaldığınızı görüyoruz. Boğaziçi'nden mezun rutin bir hayatı olan biri de olabilecekken çocukluk hayaliniz olan rock yıldızı oldunuz. Oysa kitapta “Domates yetiştiremem, Kaş'a taşınamam, yağlıboya resme başlayamam. Off keşke gerçekten işe yarayan mühendis, doktor, veteriner filan gibi bir şey olsaydım” diyorsunuz. Gerçekten hayata yeniden başlama şansınız olsaydı diğerlerini mi seçerdiniz...

 

 

Kitabımın içinde anlık duyguları, düşünceleri sıklıkla kullandım. Birbirine çok zıt fikirler de var aralarında. Hayata yeniden başlama şansım olsaydı hangi mesleği seçmek isteyeceğimi bilmiyorum. Yine eğlenceli bir meslek seçerdim galiba.

 

Neden “Fasa Fiso” peki, bildiğimiz anlamda mı kullandınız bu söz öbeğini. Yunanca "thas'afiso" seni terk ediyorum demekmiş. Küçük de olsa bir ironi taşıyor mu bu başlık? 

 

Güzelmiş Yunancadaki anlamı. “Fasa Fiso”yu aslında şu anlamda kullandım; yıllar geçip geriye baktığında insan, bir zamanlar çok değer verdiği, önemsediği şeylerin aslında hiç de önemli olmadığını anlıyor. Vurgulamaya çalıştığım şey oydu.  

 

Janis öldü, Kurt intihar etti , Amy'nin nasıl çöktüğünü biliyoruz.  Bizim rock'çılarımız biraz hayatla barışık mı sizce? Bizim en radikalimiz bile buralı ve muhafazakâr-gelenekçi mi?

 

Ama Mick Jagger da 74 yaşında, hâlâ bir konserde 12 mil koşuyor. Hayatla barışık olma, intihar gibi meseleler mesleğe bağlı değil, kişiliğe bağlı. Aklımızdaki bu kırılgan sanatçı meselesi biraz fazla abartılıyor. 27 yaşında canına kıyan su tesisatçısıyla ilgilenmiyoruz, şarkıcıyı idolleştiriyoruz.   

 

Sizden yeni kitaplar görecek miyiz. Drama ya da kurgu roman yazmayı hiç düşündünüz mü? 

 

Bu kitabı yazmak hem çok zevkli hem de kolaydı. Olaylar yaratmak zorunda kalmadım, hafızamdan çağırdım onları. Kurgu edebiyat ise benim hep çok özendiğim bir alandı ama ciddi olarak hiç denemediğime göre çekinmişim şimdiye kadar. Açıkçası adam gibi bir şey yazıp yazamayacağımdan emin değilim. Zaten kafamda  da anlatmak istediğim bir şey yok. Bakalım. 

 

Etiketler: Teoman  Fasa Fiso  Uğur Ugan