Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » ArtBlog » Öfke bir yüktür

Öfke bir yüktür

Öfke bir yüktür04 Kasım 2016 - 06:11
"Geçmişin Gölgesinde", vizyona girdiği tarihten 18 yıl sonra hâlâ ırkçılık gerçeğini çok başarılı bir biçimde gözler önüne seren bir yapım
SERVAN ALTIKANAT
 
"American History X / Geçmişin Gölgesinde", 1998 yılı Amerikan yapımı bir film. Daha evvel izlediğim, "Öldürme Zamanı" (1996), "12 Yıllık Esaret" (2013) ve "Mississippi Yanıyor" (1988) gibi, ırkçılık gerçeğini çok başarılı bir biçimde gözler önüne seriyor.
 
Filmin baş aktörü Edward Norton'ın ortaya koyduğu performans, Oscar Ödülü’ne aday gösterilse de, ödülü alamamıştır. Yalnız filmin, İMDb'nin en iyi 250 film listesi içinde, 31. sırada yer aldığını belirtelim.
 
Filmin iki önemli kahramanı, Derek ve kardeşi Danny Vinyard. Hikaye, Venice Beach’te geçmektedir.  
 
Derek, çok genç yaşlarda babasından,  "Beyazlarla siyahları eşitlemenin  ve  siyahlara pozitif ayrımcılık uygulanmasının zırva bir şey olduğu”  masalını dinlemiş  ve o itfaiyeci babanın, bir siyah mahallesinde yangın söndürmeye gittiği sırada uyuşturucu satıcısı bir siyahın açtığı ateşle ölmesiyle, Neonazi olma yoluna meyletmiş ve ırkçı bir çevrenin içerisine girmiş biri.
 
Neonazi grubuna üye olan Derek, bir süre sonra gruba liderlik yapacak konuma gelir.   Irkçı faaliyetlerde yer almaya başlar. Derek ve ülküdaşları, Koreli bir göçmenin sahibi olduğu ve kaçakların çalıştığı bir marketi yağmalayıp,  çalışanları acımasızca döver ve işkenceye tabi tutarlar. 
 
Derek’in hayatındaki büyük kırılma, iki siyahı öldürmesiyle yaşanır. Derek, bir gece, evinin önünde duran babasından yadigar arabayı çalmaya kalkışan üç siyahtan birini silahıyla öldürür, diğerini yaralar, üçüncü kişi ise geldikleri araba ile kaçar. Yaralı olan siyahın, ağzını kaldırımın kenarına dayatıp ayağıyla kafasına vurarak, onu öldürür. 
 
İki siyahı öldürmesi, ömrünün 3 yılını beyaz mahkumların çok azınlıkta olduğu, kötü siyah bir gardiyanı olan bir hapishanede geçirmesine mal olur Derek’in... Kardeşi Danny, cinayete tanıklık etmez. Etseydi, müebbeden hapiste kalacaktı Derek.
 
Çok zorlu bir 3 yıl geçirir hapiste... Önce beyazların arasına girer. Sonra, birtakım nedenlerden ötürü onlarla arasını açıp, siyahlarla yakınlaşır. Siyahlarla yakınlaştığı için de, o beyaz mahkumların tecavüzüne uğrar...
 
Artık hapiste kendisini kollayacak hiç kimse kalmaz; çamaşırhanede dostluk kurduğu siyah bir mahkum dışında. Siyahlar harekete geçip, korumasız kalan Derek’i tecavüz edip/ dövüp öldürebileceklerken, buna, o siyah mahkum mani olur.
 
Derek, şayet o hapishaneden sağ salim çıkabildiyse, bunu, çamaşırhanede birlikte çalıştıkları o siyaha borçludur.
 
Derek, hapisten çıkarken ona "Sana borçluyum" dediğinde, aldığı yanıt şudur: " Bana borçlu değilsin...Sen (dışarıdaki) kardeşlerime iyi davran, yeter.”
 
Derek, artık özgürdür. Yalnız onun özgürlüğe kavuşması,  bir hapishaneden kurtuluşun yanı sıra, ırkçı dünya görüşünün pençeleri arasından da kurtuluşu  ifade eder.  
 
Hapiste geçirdiği 3 yılda, ırkçılık yapmanın, bir rengi yücelterek cana kıymanın ne kadar manasız bir şey olduğunu idrak eder. 
 
Derek artık bambaşka biri olmuştur. İki  siyahı vurmuş olmaktan dolayı pişman, göğsündeki Nazi işaretinden utanan, içindeki öfkenin kendisini yorduğunu söyleyen, kendisine Nazi çetesinin lideri olmayı vaat eden üst düzey kişiyi, bu vaadinden dolayı hastanelik eden bir beyaz karşımızdadır.
Siyah öldürenin "ilah" ilan edildiği, göklere çıkarıldığı ırkçı bir dünyadan, kardeşi Danny ile birlikte kopup, tertemiz bir hayat kurma yoluna koyulur Derek.
 
Hapiste başına gelenleri anlattığı kardeşi Danny de, ona ikna olur.
 
Derek ve Danny, odalarının duvarlarını kaplayan Nazi posterlerini, bayraklarını ve amblemlerini indirir.  Duvarlar, ırkçı sembollerden arınıp çıplaklaşır.
 
Kirli mazi ile bağı koparıp, hayata sıfırdan başlamak... Derek'in ve Danny'nin yapmaya çalıştığı budur.
 
Ne var ki, onlar hayatlarında böyle beyaz bir sayfa açarken, beklenmedik bir durumla karşılaşırlar: 
Danny, vaktiyle tuvalette, arkadaşını dövüp yere düşüren üç siyahın karşısına dikilmiş, orada küçük bir gerginlik yaşanmış, yalnız bu gerginlik, ders zilinin çalmasıyla kısa sürmüştür.
 
İşte, o siyahlardan biri, silahla okula girerek Danny’i öldürür. Kendince, yarım kalan bir işi tamamlar.
 
Danny okulda, yine o tuvalette, sıra sıra dizilmiş pisuvarların önünde, bir  siyahın silahından çıkan kurşunlarla, kan fışkırarak can verir.
 
Irkçılığın kol gezdiği sağlıksız bir toplumda, bir okul tuvaletinde bir gencin kurşunlanarak öldürülüşü... Fotoğraf budur.
 
Danny, olay mahalline koşarak gelen abisi Derek'in kolları ve "Ne yaptım ben" haykırışları ve gözyaşları arasında, kanlar içinde kalmış bir ölüydü.
 
Abisine, iki siyahı öldürdükten sonra evinin önünde polisler tarafından kelepçelenip götürülürken, bakan 'şoke olmuş' gözleri, vücuduna saplanan kurşunların etkisiyle yumulmuştu.
 
O gözler, bir daha ne ırkçılığa, ne öfkeye, ne de eşitliğe şahit olacaktı.
 
Son söz Danny ‘e ait:
 
“Öfke bir yüktür. Hayat sürekli kızgın yaşanmayacak kadar kısadır. Buna kesinlikle değmez.